Türkiye’de evlenenlerin sayısı 6 yılda yüzde 20 düşerken, evlilik yaşı da 30’lara kadar yükseldi. Bazısı korkuyor, bazısı bekar hayatından ödün vermek istemiyor. Sonuç olarak gençler, evliliği artık belli bir yaşta yerine getirilmesi gereken zorunluluk olarak görmüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yakın zamanda "Şimdi şöyle bir moda başladı, 30 yaşından önce ne erkekler ne kızlar evleniyor" ve "En az 3 çocuk yapın" tavsiyelerini yinelemişti. Bu o kadar kolay değil. Gençlerin bu konudaki tercihlerinin altında yatan sebepler daha derin ve karmaşık.
Ekonomik belirsizlikler ve hayat pahalılığı, gençlerin evlenmekten kaçınmasının en önemli sebeplerinden biri. Evlilik, düğün masraflarından çeyiz alışverişine kadar birçok maddi yükümlülüğü beraberinde getiriyor. Gençler, bu tür harcamaları karşılayabilecek durumda olmadıklarında evlilik fikrinden uzaklaşıyor. Ayrıca, ev kurma masrafları ve çocuk yetiştirme maliyetleri de gençlerin omuzlarına büyük bir yük bindiriyor. Bu maliyetlerin büyük bir kısmı, toplumun beklentilerini karşılamak adına yapılıyor. Dolayısıyla, gençler bu tür ekonomik baskılardan kaçmak için evlenmeyi tercih etmiyor.
Bireysel tercihlerin değişmesi de önemli bir etken. Günümüzde birçok genç, bekar hayatının sunduğu özgürlüklerden ödün vermek istemiyor. Kariyerlerine odaklanmak, seyahat etmek, kişisel gelişimlerine yatırım yapmak gibi öncelikler, evlilik fikrini geri plana itiyor. Beyaz gelinlik veya pembe panjurlu ev hayali, yerini kariyer hedeflerine, yurtdışı seyahatlerine ve kişisel gelişim projelerine bırakmış durumda. Gençler, hayatlarını kendi isteklerine göre şekillendirmeyi ve toplumsal baskılardan uzak bir yaşam sürmeyi tercih ediyor.
Toplumun evlilik ve çocuk sahibi olma konusundaki geleneksel beklentileri, gençlerin bu konudaki tutumlarını değiştirmeye yetmiyor. Gençler, kendi hayatlarını şekillendirme konusunda daha bilinçli ve özgür bir yaklaşım sergiliyor. Artık evlilik ve çocuk sahibi olma kararları, toplumsal baskılardan ziyade bireysel tercihlere dayanıyor.
***
Gençlerin evlenmek istememesi ve çocuk sahibi olmayı düşünmemesi üzerine toplum tarafından çok şey söyleniyor. Kimileri bunu gençlerin sorumsuzluğu veya bireyselcilik eğilimleriyle ilişkilendiriyor. Ancak daha derine indiğimizde, gençlerin karşılaştığı ekonomik ve toplumsal baskıların, bu kararların arkasında yatan gerçek nedenler olduğunu görüyoruz.
LÜKS TÜKETİM MALZEMESİNE DÖNÜŞTÜ
Evlenmek, geleneksel olarak iki insanın hayatlarını birleştirdiği ve toplumsal bir bağ kurduğu bir tören olarak görülür. Ancak günümüzde, düğün merasimleri lüks tüketim malzemelerine dönüştü. Abartılı düğün organizasyonları, pahalı mekanlar, gösterişli gelinlikler ve misafir ağırlamaları gibi unsurlar, düğünleri erişilemez kılmakta. Bu harcamaların büyük bir kısmı gereksiz ve toplumsal baskı sonucu ortaya çıkan isteklerden kaynaklanıyor. 
Evlilik sonrası da durum pek farklı değil. Çeyiz alışverişleri, ev kurma masrafları ve diğer gereksiz harcamalar, genç çiftlerin omuzlarına ek bir yük bindiriyor. Bu masrafların büyük bir kısmı, toplumun beklentilerini karşılamak adına yapılıyor. Ancak, gençler bu yükümlülüklerden kaçınmak için evlenmekten vazgeçiyor.
Peki ya çocuk sahibi olmak? Ekonomik belirsizlikler ve hayat pahalılığı, gençlerin çocuk sahibi olma kararını ertelemesine veya tamamen vazgeçmesine neden oluyor. Bir çocuğun yetiştirilmesi, eğitim masrafları, sağlık harcamaları ve diğer temel ihtiyaçlar göz önüne alındığında, gençler bu yükü kaldırabilecek durumda olmadıklarını hissediyor. Ayrıca, işsizlik oranlarının yüksek olması ve iş güvencesinin azalması da bu kararları etkileyen önemli faktörler arasında yer alıyor.
ONLARI SADECE ELEŞTİRMEYİN
Gençlerin bu konudaki tutumlarını eleştirirken, onları sadece sorumsuzlukla suçlamak yerine, içinde bulundukları koşulları anlamak gerekiyor! Toplum olarak, gençlerin üzerindeki bu baskıları azaltacak adımlar atılması gerekiyor. Düğün törenlerinin ve çeyiz alışverişlerinin gereksiz maliyetlerinden kaçınılmalı, gençlere ekonomik destek sağlanmalı ve iş güvencesi artırılmalıdır. Ancak bu şekilde, gençler daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir gelecek kurma imkanına sahip olabilirler.