Sevgili okurlar,
Haftaya," merhaba" derken, "bir biri peşisıra gelişen olayların şokunu atmak", elbette kolay değil...
Elbette, bu şok gelişmelere tanıklık edenlerin, olayların içindekilere yakınlık derecesine göre, "hangi ruh hali içinde olduklarını izahta, zorlanmamak" mümkün değil..
Siyaset içindeki rekabeti, izaha gerek var mıdır?
"Bir fikrin, bir kültürün temsilcileri olarak, ülkeyi yönetmeye talip olanların hedefi", yasalarca belirlenmiştir..
Bu durum, sadece Türkiye'ye has, bir durum değildir..
Siyasi Partiler Yasası, çerçevesinde yasal prosüdürleri yerine getiren, kurumsallaşan ve belli bir ad ve politika ile "ülkeyi yönetmeye talip olanlar, eşit, adil, hak, hukuk temelinde, çalışmalar yapması, halka kendilerini anlatmalarını, devletin kurumlarının kolaylaştırması", en tabii bilinenlerdendir..
Bugün ülkemizde, yasal prosüdürlerini tamamlamış, 150'yi aşkın, siyasi parti mevcuttur..
Cumhuriyet ilanı ve sonrası, "Türk siyasi hayatından, birçok siyasi parti" gelip, geçmiştir..
Bu siyasi partiler, liderleri ile özdeşleşmişlerdir..
ÇOK PARTİLİ HAYAT?
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra, "sahneye, İstiklal Mücadelesi'nin eşsiz kahramanlarından İsmet İninö(Paşa)" çıkar..
"1946 Yılında, çok partili hayata geçiş ile Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrılanların, Demokrat Parti etrafında toplandıkları" görülür..
"Bu hareket ile Celal Bayar, Adnan Menderes ve diğer siyasi kişilikler, ülke siyasetine damga" vururlar?..
"1960 Darbesi "ile siyasete ara verilse de, "bu süreçte Darbenin lideri Orgeneral Cemal Gürsel ve arkadaşlarının yönetime el koyması, yargılama süreçleri" unutulamaz
KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ?
Bu tarihten itibaren, Türk siyasetine adını yazdıranlar arasında, "Süleyman Demirel, Alpaslan Türkeş, Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Turhan Feyzioğlu, Ekrem Alican, Bülent Ecevit, Ferruh Bozbeyli, Erdal İnönü, Mesut Yılmaz, Tansul Çiller, Turgut Özal,Turgut Sunalp, Necdet Calp, Muhsin Yazıcıoğlu ile son döneme adlarını yazdıranlar arasında yer alan, Kemal Kılıçdaroğlu, Recep Tayyip Erdoğan, Temel Karamollaoğlu, Özgür Özel, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Mustafa Desteci, Musavat Dervişoğlu, Prof. Dr. Ümit Özdağ, Selahattin Demirtaş, Muharrem İnce, Tuncer Bakırhan, Gültekin Uysal, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Fatih Erbakan, Erkan Baş, Zekeriya Yapıcıoğlu, Mahmut Arıkan, Önder Aksakal, Öztürk Yılmaz, Yavuz Ağıralioğlu.." adları akılda kalan isimler olarak sıralanabilir..
MERAKLILARIN KAÇI?
"Siyasete meraklıların kaçı", bu isimleri bilir?
Haydi isimlerini bildiler, "siyasi görüş ve felsefelerini" hatırlarlar mı?
Elbette, "Türkiye'nin, siyasi demokrasi tarihindeki gelişmeleri", unutulacak gibi değil..
Bu son günlerde gelişen olayları irdeleyecek olursak, maalesef, "Türk siyasi hayıtının bugünü ve geleceğinin pek parlak olduğunu, söylememiz "mümkün değildir!..
Bunları, neye dayanarak söylüyoruz?
İşte, son gelişmeler ortada!
"Siyasi Parti liderlerinin mesajları, gelecek vaatetmekten öte, tehdit ve kendi varlıklarını idame noktasında" düğümleniyor..
"Halkın sessizliği", hayra alamet değil?!
SİYASİ KLİKLEŞME?
"Cumhurbaşkanlığı Sistemi" içinde, iktidar partisi liderinin, "aynı zamanda parti başkanı olması ve partner parti ile gücü elinde tutması", Türkiye'de, sıkça zikredilen "güç zehirlenmesini" gündeme taşıyor!.
İşte, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili bir kenarda tutulan, "Ahmak Davası" ve ardından, "Esenler Belediye Başkanı Ahmet Özer, Sonra Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın tutuklanarak cezaevine gönderilmesi, millet iradesinin gasbının göstergesi" değil midir?..
Elbette, "yargıya, hukuka hepimiz güvenmeli, inanmalı!.."
"Yargıya güvenmeyip, kime güveneceğiz"diyenlerde çok haklılar..
Ama, "yapılan anketlerde, yargıya güven, dibe vurmuşsa", söylenecek söz mü vardır!
"Siyasi klikleşmelerin adresi", kesinlikle yargı olmamalıdır!
SİYASETÇİSİNİ HAPSEDEN TÜRKİYE?
Son olarak, "Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın, Ankara'da yemekte ilaçlarını bile alamadan alıkonması, 180 Kilometre hızla, İstanbul'a tışanması, Bakırköy'de sağlık kontrolünden geçirilymesi ve sonra Vatan Caddesi'nde sabahlaması, Çağlayan Adliyesi'ne çıkarılarak, eski paylaşımları nedeni ile tutuklanması", millet nezdinde, bir kabul görmediği görülüyor..
Herkes, suçunu sordu, merak etti..?
Özdağ, "Cumhurbaşkanlığına hakaretten" beraat ederken, eski paylaşımları nedeni ile "halkı kin ve nefret söylemi ile düşmanlığa sevk etmek" suçlaması ile tutuklandı..
Elbette, bu bir yargı kararıdır..
Süreçleri, vardır..
Bilinmelidir ki, "siyasetçisini hapseden bir siyasi anlayış", iyi yaddedilmez!
Zira, "bu dünya, etme, bulma dünyasıdır", unutmayalım!
TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ?
Ama, siyasetin geldiği nokta, gerçekten düşündürücü olduğu kadar, ürkütücüdür!?..
Türkiye'nin, "bu girdaptan, bu sen-ben didişmesinden çıkarak, geleceğe odaklanması, ekonomik krizi yenmesi, fiyatları aşağı indirmesi, Türk Lirasına değer kazandırması, ülkede birlik ve beraberliğin sağlanması, milli geliri paylaşılması, bir idealde buluşulması" elzemdir..
Türkiye, "bir başka barış arayışındayken, asıl iç barışı tehlikeye" düşürmemelidir!..
Türkiye'nin geleceği, asıl bu barışta ve güvendedir..
Siyasilerimize, bu manada büyük görevler düşüyor..
Yoksa, tarih sizi de, iyi anmaz?
Yusuf Cinal yazıyor, 23 Ocak 2025