SİYASETLE ilgilenen, ülke ve demokrasi meselelerini sıkça tartışan iki arkadaştan biri günün birinde Rusya’ya uzun bir seyahate gidecektir.

Diğer arkadaşın bir isteği vardır:

“Bize göre çok gerilerde olan ve kapalı kutuyu andıran Rusya’da özgürlükler ne âlemde? Rus halkı vatandaşlık haklarını ne kadar kullanıyor? Orada insanlar mahkemelere düşünce haklarını nasıl arıyor? Bana Rusya’da demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını mektupta yazarsan çok sevinirim…”

Eğer Rusya’da her şey yolunda ise, Ruslar özgürlük, demokrasi ve insan olmanın nimetlerinden faydalanıyorsa, ekonomi iyi durumda ve herkesin işi-gücü varsa, mektubu “yeşil renkli” kalemle yazacaktır arkadaş… Aksi halde “kırmızı kalem” kullanacaktır…

Rusya’ya gönderilen mektuplar da, Rusya’dan gelen mektuplar da okunmaktadır o yıllarda. Olumsuz bir şey yazılırsa, yazanın başı belaya ciddi anlamda belaya girmektedir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşayan bu olayda Rusya’ya demokrasi gelmemiş, koskoca SSCB’yi bir diktatör yönetmektedir.

GÜNLER SONRA MEKTUP GELİR

Tabii yıllar önce yaşanan bir olaydır… Henüz telefon yok… Haberleşme araçları son derece sınırlı; dolayısıyla Rusya’daki durum mektup vasıtasıyla iletilecektir… Anlaşma böyle…

Gel zaman git zaman Rusya’daki arkadaştan haber gelmez. Uzun bir süre geçtikten sonra, zarfın üzerinde, mühür ve “Okunmuştur” ibaresi bulunan bir mektup gelir.

Ve büyük bir heyecanla açar mektubu, bir solukta okumaya çalışır… Rusya’daki arkadaş şöyle yazmaktadır mektupta;

“Burada demokrasi nimetlerinden sonuna kadar faydalanıyor insanlar… Haklarını her platformda arıyorlar. Ekonomi çok üst düzeyde… İnsan haklarında süperler… Her Rus vatandaşının mutlaka bir işi var… Kısaca Rus vatandaşları mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürüyor… Değerli dostum, bir hafta sonra dönmeyi düşünüyorum. Kendine iyi bak, baki selamlar…

SON NOT: Rusya’da yeşil kalem bulamadım!”

RUSYA’DA YILLAR SONRA NE DEĞİŞTİ?

Eskisi kadar olmasa da, gelinen bu zaman diliminde Rusya’da ne değişti? Gorbaçov sayesinde SSCB dağıldı, yerine Rusya Federasyonu geldi. Lakin koskoca ülkeyi yine Viladimir Putin adında bir diktatör yönetiyor.

Nitekim Rusya’nın uçsuz bucaksız coğrafyasında sırf muhalif olduğu için ölen, kaybolan, ömür boyu taş ocaklarında çalışmak zorunda kalan ve hapis yatan insanların hikâyeleri çoktur…

Koskoca Rusya’yı, üstün yetkilere sahip olan DUMA ve onun da başındaki Putin yönetiyor. Kimse hesap soramıyor…

İnsanların özgürlük ve demokrasi anlayışı Avrupa’nın çok uzağında... Yaşam kalitesi vasat, insanlar DUMA’nın KGB’nin kıskacında ömür tüketiyor.

Bir zamanların dünyaca ünlü düşünürü Aleksandr Soljenitsin’in (1918-2008) başına gelenleri yaşı kemale erenler mutlaka bilir.

BU HİKÂYEYİ NİÇİN YAZDIM?

Son yıllarda bu güzel ülkemizde demokrasi ve insan haklarına, barış içinde yaşamaya, eşitliğe, adalete gölge düşüren o kadar olay yaşanıyor ki, insan bu olaylar karşısında ürperiyor!

İşte son 2-3 ay içinde yaşanan olaylar silsilesine baktığınızda bu konuda biz kalem erbaplarının ne kadar zor bir mesleği sürdürmeye çalıştığımız bir kez daha ortaya çıkıyor.

Daktilo başına oturduğunuzda, “Acaba ne yazsam, nasıl bir cümle kursam da ağaları, beyleri ürkütmesem, kızdırmasam” diye düşünüyorsunuz.

Çok sayıda meslektaşımız var içeride. Yaptıkları iş, ülkede yaşanan olumsuzlukları dile getirip, yönetenlere bir ayna tutmak.

Zaten gazeteci, her hangi bir konuda hata yapan, yanlış icraatlar sergileyen yönetenleri eleştiremeyecekse, hiç yazmasın daha iyi!

Geçmişte Milliyet ve Güneş gazetelerinde uzun yıllar yazı yazan Çetin Altan’ın köşesinin adı “Şeytanın Gör Dediği” idi.

Yani bir gazeteci, mesleğinin hakkını vermek için şeytanın avukatlığını yapmalıdır bir anlamda.

“İyisin… Güzelsin… Hoşsun… Ülkeyi çok da güzel yönetiyorsun…” tarzında yazıları herkes yazar… Ve bu yazıları yazan yazar makulesi bir süre sonra, “Bu bizdendir” diye ciddiye bile alınmaz.

NİCE KALEMLER SUSTURULDU!

Oysa Şair Hüseyin Kami, Hasan Fehmi Bey, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı, Hırant Dink (17. Yıldönümü) ve en son da Kocaeli Gazetesi’nden Göngör Arslan (19 Şubat 2022) gibi ne isimler öldürüldü son bir asırda.

Basın matbuatında ilk şehit Hikmet Gazetesi’nden Tevfik Nevzat’in öldürülme tarihi 19 Mayıs 1905… O tarihten bu yana yazılarından dolayı tam 81 gazetecinin katledildiği kayıtlara geçti…

Oysaki Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Basın milletin müşterek sesidir. Susturulamaz…” diyordu.

Bugün hâlâ birçok basın mensubu sırf eleştirdi diye tehdit ediliyor, dövülüyor, tartaklanıyor ve öldürülüyorsa, demek ki biz de demokrasi ve insan haklarında istenilen düzeye henüz ulaşamamışız.

Halk adına iyi niyetle yapılan eleştiriye karşı düşmanca tavır alan yöneticiler ve kurumlar var ülkemizde…

Hâlâ bu devirde, adeta “Düşünme… Yazma… Konuşma” dercesine aba altından sopa gösteriyorlar…

Bu gidiş bizi demokrasiye değil, teokrasiye ya da fersah fersah gerilere götürür, bilesiniz…

***************

ANLAMLI SÖZ

“Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok… Ruhunuzu ve kaleminizi satmayın yeter…”

NELSON MANDELA

***************