HALUK Ulusoy’dan sonra Türk futbolunun iki yakası bir türlü bir araya gelmedi. Bunu her ortamda ve her sözü geldiğinde söylüyorum. 
Haluk Ulusoy, 1997 ila 2008 yılları arasında görev yaptı. Bilindiği gibi Milli Takımımız onun zamanında Dünya Üçüncüsü unvanını kazandı. Ulusoy federasyonu özerk bir federasyondu. Federasyon, bütün kurullarıyla hakkaniyetli ve fair-play çerçevesi içinde yönetimler sergiliyordu.
Fakat hükümet yetkilileriyle arası açılmıştı bu dönemde. Kimsenin başkanı değildi, bu makamı siyasi görüşlere alet etmek istemiyor, kesin bir “kırmızı çizgi” koyuyordu.
Ulusoy döneminden zamanımıza kadar görev alan Futbol Federasyonu başkanlarına bir göz atalım:
Haluk Ulusoy        (1997-2008)
Hasan Doğan        (2008-Vefat)
Mahmut Özgener        (2008-2011)
Mehmet Ali Aydınlar    (2011-2012)
Nail Güreli            (2012) Geçici
Yıldırım Demirören    (2012-2019)
Nail Güreli            (2019) Geçici
Nihat Özdemir        (2019-2022)
Servet Yardımcı        (2022) Geçici
Mehmet Büyükekşi    (2022-2024)
İbrahim Hacıosmanoğlu    (2024-…..….)
Yukarıdaki başkanlar listesinden rahmetli Hasan Doğan’a, vefatı nedeniyle kısa süren görevi için, olumlu ya da olumsuz bir söz söyleyemem. Zira iki kez geçici statüde görev alan Nail Güreli ve Servet Yardımcı’yı da eleştirme hakkım yok.
İşte Haluk Ulusoy’u görevden almak isteyen siyasi erk, önce “iliştirilmiş” delegelerle delege sayısını önemli bir ölçüde artırdı. Ve yapılan Genel Kurul’da, o zamana kadar pek ismi bilinmeyen Hasan Doğan’a oy verdi bu delegeler, Ulusoy yönetimi bu şekilde gönderilmiş oldu.
FUTBOLUMUZ SİYASETE BULAŞTI
Haluk Ulusoy yönetimi “delege sistemi” ile oynanarak görevden alındı. 
Alındı da ne oldu? 
Ondan sonra bu sistem ve iliştirilmiş delegelerle göreve gelen başkanlar, futboldaki kargaşayı ve kaosu hiçbir zaman gideremedi.
Üstüne üstlük, bir de Kulüpler Birliği adında bir çocuğumuz oldu. Belki de siyasetin futboldaki etkisini kırmak içindi Kulüpler Birliği’nin kuruluşu, lakin o tarihten sonra da Türk futbolu iki başlı bir yapıya büründü.
Artık siyaset mekanizması futbolun her alanında sözünü geçirmeye başladı. Merkez Hakem Kurulu’nda, hakem atamalarında, bazı kulüplerin ve başkanların kayırılmasında, şike olaylarında artık siyasetin izlerini görebiliyorsunuz.
Verilen cezaların silinmesi ya da en aza indirilmesi gibi birçok haksız uygulamalar da bu dönemde boy gösterdi.
2013’te Türk futbolu bir “şike” olayı ile sarsıldı. Sandık ki bağırsaklar temizlenecek, temiz eller, kirlenen futbolu rayına oturtacak.
Ne gezer! 
Zaten o tarihten bu yana da bir türlü futbolda iki yakamız bir araya gelmedi.
Söz gelimi Türk Milli Takımı, Dünya Üçüncüsü iken FIFA klasmanında ilk 5’te idi, ondan sonra hızlı bir şekilde 30’uncu ve 40’ıncı sıralara doğru gerilemeye başladı.
MUHABBETE BAKAR MISINIZ?
Şimdi bir yanda Galatasaray Başkanı, öbür yanda Fenerbahçe Başkanı tam bir “kayıkçı kavgası” görünümü veriyor. Yalnız onlar olsa iyi de, arada bir bu kulüplerin diğer yöneticileri de söze giriyor.
Ve ardından -dilsiz değiller ya- diğer kulüplerin yöneticileri alıyor sazı eline… Futbol Federasyonu temsilcilerinin de onlardan geri kalır yanı yok… Hep birlikte ve koro halinde Türk futbolunu tatsız-tuzsuz, temaşa zevki olmayan bir hale getiriyorlar.
Şimdi doluya koyuyorsunuz almıyor, boşa koyuyorsunuz dolmuyor.
Ne Futbol Federasyonu’nun ne de Kulüpler Birliği’nin sözü geçiyor! 
Zirvedeki bu yüksek tonlu göndermeler, Türk futbolunu içten içe kemiriyor.
Fenerbahçe’den bazen başkan Ali Koç, bazen de kulüp sözcüsü Acun Ilıcalı, daha maçın buharı çıkarken, sıcağı sıcağına demeçler vermeye başlıyor. Ve bu sıcak ortamda kavgada bile söylenmeyecek bir konuşma yapılıyor…
Hemen ardından Galatasaray Başkanı Dursun Özbek sazı alıyor eline, o da ses tonunu ve kelimelerin şiddetini artırarak mukabelede bulunuyor…
Ardından diğer yöneticiler, ardından futbolcular ve sonunda da iş tribün liderlerine kadar uzanıyor…
Ortalığı sular-seller götürürken Türk futbolu değer kaybetmeye devam ediyor.
ESKİ YÖNETİMLERİ HATIRLAYIN
Hatırlayın ki, artık nesli tükenmiş olan bu yönetim anlayışının bir zamanlar Türk futbolunda nasıl çiçekler açtırdığını, tribünlerde barış ve fair-play havası estirdiğini varın siz düşünün.
Söz gelimi Beşiktaş Kulübü bir futbolcu alacak… Başkan Süleyman Seba, hemen diğer kulüp başkanını, mesela Ali Şen’i arıyor ve “Sayın Ali Başkan, biz falanca futbolcu ile ilgileniyoruz. Transfer etmeyi de düşünüyoruz. Sizin bu futbolcu ile bir ilginiz var mı?”
Zarafete bakar mısınız?
1940’lı yıllarda Galatasaray Kulübü’nün başına bir olay geliyor… Mülk sahibi Galatasaray’ı Beyoğlu’ndaki kulüp binasından çıkarıyor. O zamanki Fenerbahçe Başkanı hemen yönetime telefon ediyor ve şöyle bir teklifte bulunuyor:
“Gelin, bizim kulüp binamız müsait. Kendinize yeni bir bina yapana kadar misafirimiz olun…”
Ve Galatasaray Kulübü yaklaşık 3-4 ay Fenerbahçe kulüp binasında kalıyor.
Aynı dostluk Beşiktaş ile Fenerbahçe ve Galatasaray arasında da aynen devam ediyor. Yani sahada rakipler, onun dışındaki tüm zamanlarda dostlar…
Birlikte idman yaptıkları, idman sonrası aynı kahvehanede çay içtikleri, oyun oynadıkları da biliniyor.
Şimdi Türk futbolu ve Türk kültürü öyle bir noktaya evrildi ki, Fenerbahçe Başkanı, Galatasaray kafilesini, kulüp sosyal tesislerine davet etse, ya da Beşiktaş Başkanı çıkıp, “Biz falanca futbolcu ile ilgileniyoruz…” diye rakip kulübü bilgilendirse, o kişi ile alay ederler.
Futbola müdahale edenler, futbolun genleri ile oynayanlar sözüm size…
Gördünüz mü geldiğimiz noktayı?
Bu kayıkçı kavgası ne zaman biter abi?
********************
ANLAMLI SÖZ
“Spora vereceğimiz mana ve değer, gençliğe vereceğimiz mananın öz kardeşi gibidir…
PEYAMİ SAFA
********************