Yaşananlara dair hüküm vermeden önce kavramları bilmek lazım.
Yargı ne demek?
Yargı, devletin hukuk düzeninin devam etmesi, kişilerin sübjektif haklarının korunmasını amaçlayan devlet faaliyetidir. Yargı yetkisi, Anayasa madde 9 uyarınca Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.
Hukuk nedir?
Hukuk, toplumsal düzeni sağlamak, bireyler arasındaki ilişkileri düzenlemek ve adaleti tesis etmek amacıyla konmuş yazılı ve yazısız kurallar bütünüdür.
Ya Adalet?
Adalet, kelime anlamı; eşit olmak, eşit kılmak, denklik, denge, doğru davranmak, hakka göre hüküm vermek olan adalet, bir şeyi yerli yerince yapmak veya herkese ve her şeye hak ettiği şekilde davranmak demektir. Adaletin zıddı ise, haksızlık yapmak ve doğru yoldan sapmak gibi anlamlara gelen zulüm kavramıdır.
YARGI SİYASETİN SOPASI MI?
Şimdi bu tariften yola çıkarak hükmünüzü verin; Mevcut adalet sistemi hakka göre hüküm veriyor mu? Herkese hak ettiği şekilde davranıyor mu?
Yoksa bizim adalet sistemi insanlara zulüm mü ediyor?
Yoksa muhalefetin iddia ettiği gibi yargı siyasetin sopası haline mi geldi?
Eğer öyleyse sonumuz geldi demektir.
Eğer öyleyse, mülkün temeli sarsılmış, devlet yıkılmak üzeredir.
Çünkü adalet, mülkün temelidir…
Bizim gibi din hassasiyetleri yüksek ülkelerde bir de ‘Devletin dini adalettir” sözü şiar edinilmiştir.
Nitekim Cumhurbaşkanımız her adli yıl açılışında “Devletin dini adalettir.” sözünü hatırlatır ve “Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz, orada sadece zulüm hüküm sürer” buyurmaktadır.
Ama iş icraata gelince öyle olmuyor değil mi?
Ve maalesef devasa adalet sarayları yapmakla adalet tesis edilmiş de olmuyor.
YARGI SÜRECİ İŞKENCEYE DÖNÜŞMEMELİ
Şu an yargı siyasetin sopası mı gerçekten? Muhalefet bu konuda haklı mı?
Ben gelişmeleri aktarayım, siz karar/hüküm verin.
Çağırılsa koşa koşa gelecek insanları, sabahın köründe ev basmak, evini didik didik etmek marifetiyle karakola götürmek…
Azami tutukluluk süresi olan 4 günü keyfe keder geçirip, bazen son anda ifadesini alıp savcılığa sevk etmek bazen de ifade bile almadan tutukluluk süresini doldurup ‘ifadeni bizzat savcı bey alacak’ diyerek adliyeye sevk etmek…
Son örnek mesela Ümit Özdağ…
Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Musa Ertugan açıkladı;
“Genel Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ an itibari ile Vatan Emniyette hala tek başına, Avukatlar yanına alınmıyor. Sadece ilaçlarını istediği için bir kişi kabul ettiler. Genel Başkanımıza oturacak koltuk dahi vermediler. Kendisi öğrenci sırasına benzeyen bir tahta üzerine uyumaya çalışıyor.”
Şimdi oldu mu yani ya da uydu mu veya yakıştı mı?
Fikirlerini katılırsınız veya katılmazsınız, Ümit Özdağ adi suçlardan dolayı göz altına alınmadı, hırsızlık, cinayet, tecavüz sanığı değil, o bir siyasi parti genel başkanı.
Suçu da eleştirmek yani konuşmak!
Ankara, yemek esnasında büyük bir şaşaa ile göz altına alınıyor. Çağırsaydınız gelirdi.
Soruşturma İstanbul’da başlatıldığı için gece yarısı İstanbul’a götürülüyor. Kendi imkanlarıyla da gidebilir, devleti masrafa sokmazdı!
Kaldı ki soruşturma İstanbul’da açılmış bile olsa ifadesi emniyette alınıp ilgili savcıya gönderilebilir, devlet meşgul edilmezdi.
Ankara emniyeti ifade alacak yetkinliğe sahip değilse eğer vekaleten bir savcı da yanı ifadeyi alıp sistem üzerinden aktarabilirdi.
Ama yok!
Çünkü maksat üzüm yemek değil ki?
Milletvekilimiz Ümit Dikbayır’ın ifadesiyle; “Bırakın Özdağ’ı, maksat gözdağı!
Maksat hem Ümit Özdağ’a haddini bildirmek hem de ona özenenlere, onun gibi davrananlara ve öyle davranmaya niyet edenlere gözdağı vermek.