İnsan davranışlarını şekillendiren birçok faktör var. Ancak giderek belirgin bir hale gelen bir şey var: Taklit kültürü. Özellikle popüler kültürün etkisiyle insanlar çoğu zaman neden yaptıklarını sorgulamadan, başkalarının izinden gitmeyi tercih ediyor. İşin ilginç yanı, bu taklitçilik çoğu zaman bireysel bir tercihten ziyade, geri kalma korkusuyla şekilleniyor. Yılbaşı ağacı süslemek, bunun belki de en bariz örneklerinden biri.
Kimi insanlar yılbaşı ağacı süslemenin Türk kültüründe yeri olduğunu ve bu yüzden bunu yaptıklarını söylüyor. Bir grup insan ise bunu sorgulama gereği bile duymadan süsleme yarışına katılıyor. Peki, bu gerçekten bizim kültürümüzün bir parçası mı yoksa sadece popüler kültürün bir dayatması mı? Daha önemlisi, bu davranışlarda mantık veya mana aramamız gerekir mi?
Sorgulanmayan etki
Popüler kültürün büyük bir yanılsaması var: Herkes yapıyorsa, doğru olan odur. İnsanlar, çevrelerinde yapılan davranışların altında yatan anlamları sorgulamak yerine, bir nevi ‘dışlanmama’ refleksiyle aynı şeyleri yapıyor. Bunun sonucu olarak, neden yaptığını bile bilmeden bir davranışı benimseyen büyük bir kitle oluşuyor. Taklit edilen şeyin ne kadar mantıklı olduğu, bireysel tercihlerle ne kadar örtüştüğü ya da o kişi için ne anlam ifade ettiği çoğu zaman umursanmıyor.
Bir başka örnek vermek gerekirse, doğum günü kutlamaları. Doğum gününde pasta kesmek, mum üflemek veya pahalı hediyeler almak gibi alışkanlıklar kültürümüzde yokken, bir anda gündelik bir zorunluluğa dönüştü. Neden? Çünkü insanlar geride kalmak istemiyor. Instagram’da görüp özenen bir kişi, “Herkes yapıyor, ben de yapmalıyım” düşüncesiyle harekete geçiyor.
Geri kalma korkusu
İnsanların taklitçi davranışlarının altında genellikle geri kalma korkusu yatar. Sosyal medyada gördüğü aktiviteleri tekrarlamak, arkadaşlarının yaptığı her hareketi kopyalamak, kişinin topluluğa dahil hissetme çabasının bir sonucudur. Ancak bu geri kalmama arzusu, insanları özgünlüğünü kaybetme tehlikesiyle baş başa bırakır. Bir süre sonra insanlar, kendi düşüncelerini ve tercihlerini unutup tamamen bir başkasının yaşantısını taklit etmeye başlar.
Özellikle yılbaşı ağacı süslemek gibi davranışlar, hem bireylerin toplumsal kabul görme arzusunun bir yansıması hem de “Ben de yaptım, ben de varım” deme isteğidir. Fakat bu tavır bir kısır döngüyü beraberinde getirir. Taklit eden her birey, diğer bireyin de taklit davranışlarını artırır ve sonunda herkes başkasının izinden giden, ama kimsenin lider olmadığı bir toplum yaratır.
Neden sorgulamıyoruz?
Bir eylemi yapmadan önce nedenini sorgulamak, aslında insan doğasına çok da aykırı değil. Fakat insanlar, derinlemesine sorgulamayı zaman kaybı olarak görüyor. Başkalarının yaptığını taklit ederek hem hızlı bir şekilde uyum sağlıyor hem de sosyal onay alıyorlar. Ancak burada kaçırılan çok önemli bir nokta var: Kendi anlamını bulamadan yapılan her davranış, kişiye bir süre sonra anlamsızlık hissi getirir.
Öyleyse, yılbaşı ağacı süslemek gibi alışkanlıklar, bireysel bir tercihten mi kaynaklanıyor yoksa toplumsal bir zorunluluk haline mi geldi? Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, insanların bu tip davranışlara yönelmesi, yüzeysel bir kabul arayışını mı temsil ediyor?
Bir davranışın anlamını sorgulamak, o davranışı bireyselleştirmenin ilk adımıdır. İnsanlar, popüler kültürün dayattıklarını sorgulamalı ve gerçekten kendileri için anlam ifade eden şeyleri yapmaya çalışmalı. Süslemek istediğiniz yılbaşı ağacı, geçmişten gelen bir değerle, size özel bir anlamla doluysa bu sizi farklı kılar. Ancak bunu yalnızca herkes yapıyor diye yapıyorsanız, zamanla kendi kimliğinizden uzaklaşabilirsiniz.
Sosyal medyanın yönlendirdiği popüler davranışları sorgulamadan tekrar etmek, bireyin kendine yabancılaşmasını hızlandırır. Bu yüzden, attığımız her adımda durup düşünmekte fayda var: “Bunu neden yapıyorum? Bana ne katıyor?” Bu soruları yanıtlayabildiğimiz ölçüde özgün olabiliriz. Taklit etmek yerine kendi yolumuzu çizmek, kim olduğumuzu hatırlamamızı sağlar.
Unutmayın, herkesle aynı olmanın bir değeri yoktur; asıl değer, kendi olabilmekte gizlidir.