Her sabah uyandığınızda sosyal medyada dolaşırken karşınıza çıkan haberleri düşünün. Kadına şiddet, çocuk istismarı, hayvanlara eziyet, trafikte kavga, komşular arasında anlamsız anlaşmazlıklar… Tüm bunlar sıradanlaşmış gibi hissediliyor, değil mi? İşte burada, durup düşünmemiz gereken büyük bir mesele var: “İnsanlık dediğimiz değerleri nereye gömdük?”
En bariz örneklerden biri toplumsal alanlarda kuralsızlık. Özellikle trafikteki tavırlarımız, hem bireysel bencilliğin hem de toplumsal saygı yoksunluğunun bir aynası gibi. Kimsenin kimseye sabrı kalmamış. Kavşaklarda bekleyen araçlar, ışıkların yeşile dönmesini beklemek yerine korna çalmaya başlıyor. Oysa bu acelecilik neye yarar? Birkaç saniyeyi kurtarmak için sergilenen bu tahammülsüzlük, daha büyük kazaların yolunu açıyor.
Bir başka örnek; kent yaşamının tam ortasında, parkların ve yeşil alanların artık çocuklar için güvenli olmaması. Eskiden mahalle parklarına çocukların kahkahası hâkimdi. Şimdi ise ya uyuşturucu madde bağımlıları ya da alkol alıp çevreye zarar veren sorumsuz gruplar yüzünden bu alanlar terk edilmiş durumda. Belediye yetkilileri "gereken önlemleri alacağız" dese de sonuçların tatmin edici olmadığı ortada.
Peki ya mahalle kültürü? Eskiden "komşuluk" bir değerdi. Komşuluk, yalnızca bir çay paylaşımdan ibaret değildi; dayanışmaydı, destekti. Şimdi ise komşular birbirini tanımıyor. Apartmanda bir taşınma olduğunda kimse yeni taşınan komşuya "Hoş geldiniz" bile demiyor. Aslında bu yalnızlaşma bireyselliğin sınırlarını aştı, artık yabancılaşmaya dönüştü.
Tüm bu sorunların temelinde ne yatıyor? Çok basit bir gerçek: Bencillik. İnsanlar kendilerini merkez alarak, başkalarının ihtiyaçlarını, duygularını ve haklarını görmezden geliyor. Çocuklarımız bu bencillik ikliminde büyüyor. Onlara ne öğretiyoruz? "Haklı olsan bile güçlünün yanında ol," "Başkalarını düşünerek hareket etmek kaybettirir," "Hayatta kazanmanın yolu başkalarını ezmekten geçer."
Toplumdaki bu duyarsızlık en çok nerede hissediliyor biliyor musunuz? Kadına yönelik şiddet vakalarında. Neredeyse her gün gazetelerde bir kadının, kendi hayatını koruma çabasındayken canından olduğunu okuyoruz. Ancak olay burada bitmiyor; suçlular ya cezasız kalıyor ya da komik denilebilecek kadar düşük cezalarla adeta ödüllendiriliyor. Bu da başka bir toplumsal sorunu doğuruyor: Adalet duygusunun kaybı. Eğer bir toplumda adalet duygusu kaybolursa, o toplum ayakta nasıl kalabilir?
Elbette herkes için aynı kuralları ve duyarlılığı beklemek hayal olabilir. Ancak en azından, şu temel soruyu sormamız gerekiyor: "Ben bu toplumun bir üyesi olarak üzerime düşeni yapıyor muyum?"
Caddelere çöp atmayan birini gördüğünüzde neden bu kişinin davranışı size "anormal" geliyor? Ya da toplu taşıma sırasında yaşlı birine yer veren biri neden garipseniyor? Bunun nedeni, toplumun artık doğru olanı takdir etmemesi, aksine doğruyu istisna olarak görmesidir. İyi insanlar hâlâ var ama sayıları giderek azalıyor. Ve onların çabası, çoğunluğun bencilliği içinde görünmez hale geliyor.
Peki, ne yapılmalı? Öncelikle sorumluluğu yalnızca "başkalarına" yüklemekten vazgeçmeliyiz. Belediyelerin, hükümetin ya da herhangi bir kurumun tek başına toplumu dönüştüreceğine inanmak, hayalcilik olur. Bu bir ekip işi ve bu ekibin her bireyi kendi üzerine düşeni yapmak zorunda. Mahallemizdeki yaşlı bir bireye yardım etmekten, iş yerindeki haksızlığa sessiz kalmamaya kadar; bu görev hepimizin omzunda.
Ama eğer hiçbir şey yapmazsak? Eğer bu duyarsızlığa, bencilliğe devam edersek? O zaman toplum olarak yavaş ama kesin bir çöküşe doğru yol alıyoruz demektir. İnsanlığımızı unuttuğumuzda, elimizde kalan şey, yalnızca bir kalabalıktan ibaret olur. Kalabalıklar toplumu kurtaramaz, sadece sürükler.
Bu yüzden kendimize şu soruyu tekrar sormak zorundayız: "Ben kimim? Bu topluma ne faydam var? Ve en önemlisi, eğer şu an yaşadığım hayattan şikâyet ediyorsam, bunu değiştirmek için ne yapıyorum?" Eylem olmadan değişim gelmeyecektir. Ancak bunu anlamak için kaç kuşağın kaybolması gerektiği konusunda bir fikrimiz yok. Dilerim o gün geldiğinde, "Artık çok geç" demek zorunda kalmayız.