5 Aralık 1933… Bugün, Türk kadınının tarihinde altın harflerle yazılı bir günün 90. yıl dönümü. Sadece bir yasa değişikliği ya da bir reform değil, kadınlar için yeni bir çağın başlangıcı. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde kadınlar, seçme ve seçilme hakkına kavuşarak birey olma yolunda dev bir adım attı. Ancak bu adım yalnızca sandık başına gitme hakkını kazanmak değildi; bu, bir toplumun yarısının yeniden tanımlanması, özgürlüğe ve eşitliğe doğru açılan bir kapıydı.
O gün, kadınlar yalnızca oy kullanma hakkını değil, aslında kimliklerini, toplumsal rollerini ve kendi geleceklerini şekillendirme hakkını elde etti. Bu hak, kadını dört duvarın arkasında bir figür olmaktan çıkarıp toplumun aktif bir parçası hâline getirdi. Kadının iradesi, sesi ve katkısı artık görmezden gelinemezdi.
Atatürk’ün vizyonu
Atatürk’ün vizyonu, yalnızca çağdaş bir toplum yaratmak değildi; aynı zamanda kadınları bu dönüşümün merkezine koymaktı. "Dünyada her şey kadının eseridir" diyerek aslında kadının toplumdaki yerini ve değerini tanımlıyordu. Bu anlayış, Türk kadınının sadece seçme ve seçilme hakkını değil, aynı zamanda eğitimde, iş hayatında ve sosyal hayatta eşit bir birey olarak yer almasını hedefliyordu.
1933’te başlayan bu süreç, dünya genelinde bir örnek teşkil etti. Türk kadını, birçok Batı ülkesinden bile önce bu haklara sahip oldu. Ancak bu hakkın verilmesi, toplumdaki köklü değişimlerin yalnızca başlangıcıydı. Kadınların haklarını tam anlamıyla hayata geçirmesi, bu hakların sadece kâğıt üzerinde kalmaması için verilen mücadele günümüzde de devam ediyor.
Bugünün anlamı ve kadının mücadelesi
Bugün geriye dönüp baktığımızda, elde edilen bu hakkın ne kadar kıymetli olduğunu anlamakla birlikte, hâlâ gidilecek çok yol olduğunu görüyoruz. Kadınların karar mekanizmalarındaki temsili hâlâ yeterli değil, kadınlar hâlâ şiddetle, eşitsizlikle ve ayrımcılıkla mücadele ediyor. Ancak 5 Aralık 1933, bu mücadelenin umut dolu bir başlangıcı olarak hep hatırlanacak.
Kadınların seçme ve seçilme hakkı, bireysel bir özgürlüğün ötesinde, bir toplumun medeniyet seviyesinin ölçütüdür. Atatürk’ün kadınlara verdiği bu değer, sadece bir dönemin değil, her dönemin rehberi olmalıdır. Bugün, Türk kadını olarak yalnızca oy kullanmıyoruz; kendi kaderimizi, toplumdaki yerimizi ve geleceğimizi şekillendiriyoruz. Bu sadece bizim için değil, bizden sonra gelen kuşaklar için de sürdürülebilir bir eşitlik anlayışının mirasıdır.
Her oy, her ses, her adım, 90 yıl önce başlayan bu devrimin bir devamıdır. Kadınlar bugün yalnızca sandıklara gitmiyor; kendi yollarını çiziyor. Ve bu, asla durdurulamayacak bir dönüşümün ta kendisidir.