22.104 TL. İşte “büyük müjde” diye duyurulan, millete reva görülen sözde iyileştirme. Ancak gerçek iyileştirme mi? Hadi birlikte düşünelim.
Bir an için asgari ücreti 22.104 TL olarak kabul edip, bunun çalışanların hayat standartlarını nasıl etkilediğini değerlendirelim. İlk etkisini, daha zam açıklanır açıklanmaz kiralarda, market reyonlarında, faturalarda görmeye başladık. Zamla birlikte hayat pahalılığının daha da artacağına dair işaretler gözümüzün önünde. İnsanlar daha maaşlarını eline almadan cebindekiler eriyip gidiyor. Bunun neresinde iyileştirme?
Hükümet, asgari ücreti artırarak sanki yoksulluğa çözüm bulmuş gibi davranıyor. Ancak kimse şunu sormuyor: Bu artış, halkın refahını artıracak mı? İşçiyi insanca yaşatacak mı? Gerçek şu ki, artış oranı tamamen illüzyon. Halkın eline geçen, sadece enflasyonun biraz gerisinden gelen bir telafi çabası. Giderek artan vergiler, gizli maliyetler, ve piyasanın kuralsız yükselişi karşısında bu artış hiçbir anlam taşımıyor.
Özellikle kiralar. Daha zam duyurulalı birkaç gün oldu ama ev sahiplerinin çoğu kiralara zam yapmak için bahane arıyordu, şimdi onu da buldular. Marketler deseniz, maaş artışlarını fiyat etiketlerine yansıtmaya çoktan başladı bile. Bir kasa yumurta, birkaç litre süt artık asgari ücretlinin lüksü oldu. Bunlarla mı geçinecek bu insanlar?
Halkın çaresizliğini artıran bu düzen, temelden problemli. Ekonominin kontrolsüz yapısı, üretimin düşmesi, ithalata bağımlılık, denetimsiz fiyat artışları... İşte tüm bunlar, sorunların çözülmeden devam etmesine yol açıyor. Asıl mesele, insanların insanca yaşamasını sağlayacak bir ekonomik planın olmaması. Neden tarıma destek yok? Neden üretim teşvik edilmiyor? İstihdam yaratacak gerçek adımlar yerine halkın cebindeki üç kuruşa göz dikiliyor.
Bunun çözümü sadece maaşı artırmakla değil, geçim maliyetini düşürmekle olur. Elektrik, doğalgaz, akaryakıt fiyatlarının fahiş şekilde arttığı, sağlıklı gıdanın ulaşılmaz hale geldiği bir ülkede maaş zamları sadece kâğıt üzerinde bir anlam taşır. Ama halkın hayatında hiçbir şeyi değiştirmez.
Halk artık bu tiyatrodan bıktı. Asgari ücreti artırıyormuş gibi yapıp ardından temel ihtiyaçları iki katına çıkaran bu düzenle daha ne kadar yaşayabiliriz? İstiyoruz ki gerçekten halkı düşünen bir politika üretilsin. İnsanca yaşam bir lütuf değil, herkesin hakkıdır. Sözde artışlarla halkı avutmak yerine, kalıcı çözümlerle herkesin refah seviyesini yükseltmek bir tercihten çok, bir zorunluluk olmalıdır. Ama görüyoruz ki bugünkü tabloda yetkililer bu zorunluluğu görmezden gelmeyi seçiyor. Ve bedeli yine halk ödüyor. Ne zaman ki bu düzen değişir, o zaman halk rahat bir nefes alabilir.