Kadına yönelik şiddet, taciz ve istismar vakaları son yıllarda adeta kronikleşmiş bir toplumsal yara haline geldi. Geyve Meslek Yüksekokulu’nda yaşanan taciz skandalı, aslında buzdağının sadece görünen yüzü. Bir eğitim kurumunda, akademik unvana sahip bir kişinin, mezun bir öğrenciye cüretkâr şekilde taciz mesajları göndermesi, bu sapkın cesaretin kaynağını sorgulatıyor bize.

Bu tür davranışlarda bulunanlar bu cesareti nereden alıyor? Cevap basit ama ürkütücü: Cezasızlıktan, toplumsal kayıtsızlıktan ve yozlaşmış bir değerler sisteminden. Bir suç işleyenin karşısında gerçek bir yaptırım görmemesi, her seferinde başkalarını da benzer eylemlere teşvik ediyor. "Bana bir şey olmaz" düşüncesi, bu sapkınların hareket alanını genişletiyor bence.

Ne yazık ki bu olay münferit değil. Ülkemizde neredeyse her gün, farklı bir yerde benzer olaylar yaşanıyor. Taciz, kimi zaman sokakta, kimi zaman iş yerinde, kimi zaman ise sosyal medyada karşımıza çıkıyor. Üstelik failler, çoğu zaman bir adım öteye geçerek kurbanlarını tehdit etmekten, sindirmekten de çekinmiyor. Bunun arkasında yatan temel sebeplerden biri, faillerin toplumdan yeterince tepki görmemesi ve cezai yaptırımların caydırıcı olmamasıdır.

Medya ve toplumsal algılar da bu durumun başka bir boyutunu oluşturuyor. Kadının sürekli olarak objeleştiği, cinselliğinin ön plana çıkarıldığı bir medya dili, bu tür zihniyetleri körüklüyor. Dizilerde, reklamlarda ve sosyal medyada kadının değeri, kimliği ya da başarıları yerine fiziksel özelliklerinin tartışılması, kadını sadece bir "meta" olarak gören zihniyeti güçlendiriyor.

Eğitim kurumlarında dahi bu tür olayların yaşanması, toplumdaki çürümeyi gözler önüne seriyor. Bu olayda dikkat çeken bir başka nokta, taciz mağdurlarının karşılaştığı yalnızlık. Çoğu zaman tacize uğrayan kişiler, şikayet ettiklerinde toplumdan yeterli desteği göremiyor, hatta suçlanan kendileri olabiliyor. Bu da mağdurların sessiz kalmasına, tacizcilerin ise cesaret bulmasına neden oluyor.