Bugün tüm Sakarya basınındaki manşetlerde başlıklar hep vahşet, hep şiddet. 
İlk haber; Eşini 29 yerinden bıçaklayarak dehşet saçtı!
 İkincisi; Akyazı’da horoz krizi, tüfekle dehşet saçtı, Şimdi serbest!
Üçüncüsü; 112 personeline saldırı, 2 tutuklama!
Dördüncüsü;  Akyazı’da skandal, Canlı yayında şok itiraflar!
Beşincisi; Yan baktın kavgasında 3 yerinden bıçaklandı!
Altıncısı; Sakarya’da siber operasyon!
Yedincisi; Sapanca’da şüpheli ölüm!
Sekincisi; Trafikte terör estiren dolmuş!
Dokuzuncusu; karasu’da amatör maç sonrası saha karıştı!
Daha yazmadığım onlarca vaka. Bu nasıl bir şehir, bir günde bu kadar üçüncü sayfa haberi biz gazeteciler için bile fazla. Sizin için de fazla değil mi? 
Niçin insanların tahammül seviyeleri bu kadar aşağılara düştü. Ahlaki konulara girmek istemiyordum oysa. Toplum olarak niçin her birimiz travmalarla boğuşmak zorundayız. Sorunu önceden ekonomik zorluklara bağlardık. Para olmayan yerde huzur olmaz derdi büyüklerimiz. Şu anda da sorun para mı gerçekten. 
Ekonomik sorunlar yaşamayan yok bildiğim kadarıyla. Etrafımda kime sorsam en büyük sorun hep ekonomi, ve herkesin ortak söylemi kazandıklarının yetmediği. 
Öyle bir toplum olmuşuz ki, tüketmek bir yaşam ideolojisi olmuş. Tüm öz benliğimizi bu ideoloji uğruna harcar olmuşuz. Hiçbir şey yeterli gelmiyor artık. Sebat etmek, olanla yetinmek zulüm olarak algılanır olmuş toplumda. Hırs, açgözlülük takdir edilen olmuş. Her şeyse mübah olmuş toplumda, yeter ki ardında kazanımlar olsun da. 
Fakat kazanmak için tükettiğimiz önce ahlakımız, sonra ömür dediğimiz olmuş, dönüp ardımıza baktığımızda. Ellerimiz boş, çünkü kazandıklarımızın hiçbir anlamı kalmamış.