Her Aralık ayında aynı sahne tekrarlanır: Yılbaşı heyecanı, yeni yıla dair umutlar, şatafatlı süslemeler ve "Nasıl girersen öyle gider" söylemleriyle bir nevi psikolojik baskı. Sokaklar, AVM'ler, televizyon reklamları... Her yer bir karnaval havasına bürünür. Sanki yeni bir takvim yaprağından fazlası değişiyormuş gibi. Ama gerçekte ne değişiyor? Bana sorarsanız, sadece bir rakam.
Yeni yıl kutlamaları denince, hep aynı klişeler dönüp duruyor. "Yeni yılınız kutlu olsun," "Bu yıl sizin yılınız olacak," "Daha mutlu, daha huzurlu bir yıl dileğiyle..." Oysa şöyle bir bakın etrafınıza. Geçen sene de aynı mesajları almadık mı? Hatta bir önceki sene de? Hayatımızı değiştiren bir yılı hatırlayan var mı? Pek sanmam.
Ama yine de insanlar bu günün peşinden koşuyor. Hediyeler alınıyor, sofralar kuruluyor, piyango biletleri kapışılıyor. Firmalar tabii ki bu rüzgâra yelken açıyor. Her yerde yılbaşı konseptleri: Kırmızı-beyaz şölenler, özel ürünler, indirim kampanyaları. Tüm bunlar tüketimi körükleyen kocaman bir şovdan ibaret. Yeni yılı kutlamak yerine, alışverişe odaklanıyoruz. Sanki yılbaşında o özel ürünleri almazsak, yeni yıla giremeyeceğiz.
"Nasıl girersen öyle devam eder"
Bu "nasıl girersen öyle devam eder" söylemi de başka bir hikâye. Bir yıla nasıl girdiğimizin onun gidişatını belirlediğine dair tek bir somut delil var mı? Herkes şöyle düşünür: Çok güzel bir sofra kurarım, yeni yılda da hep böyle bolluk bereket olur. Şöyle şanı şöhretli bir kutlama yaparım, yeni yılım hep mutluluklarla geçer. Ama bir gerçek var ki hayatın akışı, yılbaşında ne yaptığınızla değil, attığınız gerçek adımlarla şekillenir. İstersen yılın ilk dakikasında en pahalı restoranda ol, o dakikadan sonra yine aynı koşturmaca başlar.
Süslemeler ve algı yönetimi
Şehrin her köşesinde gördüğümüz o şatafatlı süslemeler ne için? Aslında bir algı yönetiminden başka bir şey değil. "Bakın biz çok özel bir şeye giriyoruz" mesajı vermek için. Hâlbuki ne yeni bir sayfa açılıyor, ne de özel bir dönem başlıyor. Yılın değişen sadece rakamı, o kadar.
Fakat insanlar böyle düşünüyor: "Yeni bir yıl, yeni umutlar!" Fakat umut gerçekte bir rakamın değişmesinden mi gelir? Hayır, umut, bireyin kendi hayatında yaptığı gerçek değişikliklerden gelir. Ama bunu kabullenmek yerine, "Bu sene çok güzel olacak," diye kendimizi kandırmayı tercih ediyoruz. Bu kandırış, büyük ihtimalle Ocak ayının ilk haftasında yerini hayal kırıklığına bırakıyor.
Fazla anlam yüklemeyin!
Yılbaşı bir coşku, bir kutlama vesilesi olabilir. Tabii ki insanların mutlu olmak için bahaneler araması anlaşılabilir. Ama bu kadar anlam yüklemeye gerek var mı? Bence yok. Sonuçta bu da diğer günlerden farklı olmayan bir gün. Kendi hayatınızdaki değişiklikleri, kendi çabanızla ve düşüncelerinizle gerçekleştirirsiniz.
İşte bu yüzden, yılbaşı kutlamalarına tüm bu gösteriş ve tüketim kültürü içinde fazla anlam yüklemek bana saçma geliyor. Takvim yaprağı değişiyor diye hayatımızın rotası değişmez.
Yeni yıl, yeni bir "biz" yaratmaz. O “yeni”, içinizde bir yerlerde saklı. Onu bulmak içinse bir rakamın değişmesini beklemek yerine, harekete geçmek gerekir.