Asgari ücretli önümüzdeki yıl, vergi, ceza ve harçları yüzde 43 zamlı ödeyecek.

Asgari ücretli önümüzdeki yıl noter işlemini yüzde 43 zamlı ödeyecek.

Asgari ücretli önümüzdeki yıl aracının MTV’sini yüzde 43 zamlı ödeyecek.

Asgari ücretli önümüzdeki yıl arabasını yüzde 43 zamlı muayene ettirecek.

Asgari ücretlinin kirası önümüzdeki yıl yüzde 62 zamlanacak.

Yani, devlet yeniden değerlendirme oranı adı altında sunduğu tüm hizmetlere yüzde 43 zam yaparken, iktidar ev sahipleri kiraya yüzde 62 zam yapabilir derken ve iktidar resmi enflasyonu yüzde 47 açıklarken, asgari ücretliye yüzde 30 artış reva görülecek öyle mi?

Maalesef öyle oldu…

İşçinin, emekçinin ücret artışının belirlenmesinde etken tüm maddeleri ve bütün kuralları görmezden geldiler.

Eğer enflasyona göre belirlenseydi -ki ücret artışının en temel sebebi budur- asgari ücretin en az yüzde 47 artması gerekiyordu.

Bunlar, mevcut enflasyona göre değil, hedef enflasyona yani sözde düşürecekleri enflasyon oranına göre artış yaptılar.

İşçinin, emekçinin ücret artışı, devletin kendi ürettiği mal ve hizmetlere yani yeniden değerlendirme oranına göre yapılsaydı, asgari ücret artışı yüzde 43 olacaktı. Yüzde 30’da kaldı.

Peki, asgari ücret artışı ülkenin ekonomik gerçeklerine göre sağlandı mı? Hayır…

Ekonomik göstergelerin en önemlisi açlık ve yoksulluk sınırıdır mesela…

Asgari veya temel ücret artışında, bir işçi, bir emekçi, bu maaşla ayın sonunu getirebilir mi, karnını doyurabilir mi diye hesap yapıldı mı? Hayır…

Sayın Cumhurbaşkanımız, iktidara gelmeden önce, asgari ücret üzerinden hükümeti eleştiriyor ve soruyordu;

“Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masraflarını kim karşılayacak? Soruyorum size.”

Şimdi de biz soralım;

Şu an bu ülkede yoksulluk sınırı 70 bin 835 TL…

Ama olsun, işçi yoksullukla boğuşsun ama hiç değilse aç kalmasın desek, o da mümkün değil çünkü bu ülkede açlık sınırı 20 bin 562 TL…

Geriye kalıyor 1542 lira...

Şimdi asgari ücretli kardeşimiz, geriye kalan bu 1542 lira ile evin kirasını nasıl ödeyecek?

Bu asgari ücretli kardeşimiz elektrik parasını nasıl ödeyecek?

Su parasını nasıl ödeyecek?

Çoluk çocuğun okul masraflarını nasıl karşılayacak?

Geriye kalan ısınma, ulaşım, giyim ve bunun gibi masraflarını nasıl karşılayacak?

Ücret sadece oranla ölçülmez. Geçtiğimiz yıllarla kıyaslanacaksa sadece orana bakmak yetmez. Ücrette asıl olan alım gücüdür.

Ve ücret öncelikle alım gücüyle kıyaslanmalıdır.

Bu kıyası bilmem kaç yıl önceki asgari ücretle şu kadar ekmek, bugünkü asgari ücretle bu kadar ekmek şeklinde kıyaslamanın anlamı yok.

Hele konjonktürel sebeplerle değişen altın, döviz üzerinden kıyaslamak da pek sağlıklı değil.

Kıyas yapılacaksa açlık ve yoksulluk sınırı üzerinden yapılmalı.

Gerek TÜİK gerekse ilgili sendika ve kuruluşlar düzenli olarak açlık ve yoksulluk sınırı araştırmalarını yapıp yayınlıyorlar.

Sonuç yukarıda aktardığım gibi çıkıyor.

Ve haliyle bize de o soruları tekrar tekrar sormak düşüyor;

Asgari ücret ile açlık sınırı arasında hepi topu 1542 lira varsa, şimdi asgari ücretli kardeşimiz, geriye kalan bu 1542 lira ile evin kirasını nasıl ödeyecek?

Bu asgari ücretli kardeşimiz elektrik parasını nasıl ödeyecek?

Su parasını nasıl ödeyecek?

Çoluk çocuğun okul masraflarını nasıl karşılayacak?

Geriye kalan ısınma, ulaşım, giyim ve bunun gibi masraflarını nasıl karşılayacak?

Hadi asgari ücret karnımızı doyurmaya yetti diyelim, sair masraflarımızı kim ödeyecek, kim?

Yıllar önce iktidarı eleştirmek için bu soruları soranlar, eminim ki bu soruların cevaplarını da biliyorlardı?

Haydi bakalım şimdi soru sorma zamanı değil, cevaplama zamanı…