2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi TBMM’den geçti.
2025 bütçesi, 14 trilyon 731 milyar lira gider, 12 trilyon 800 milyar lira ise gelir hedefleniyor.
Yani daha şimdiden bütçe açığı 1 trilyon 931 milyar TL…
Bütçeden aslan payı faiz ödemelerine ayrılmış.
Öyle ki faize ödenecek para, 1 trilyon 950 milyar TL ile neredeyse tüm bakanlıkların bütçesini aşıyor.
Nas var mıydı yok muydu bilemem ama faize ödediğimiz para her yıl katlayarak artmış.
2022’de 311 milyar TL, 2023’te 675 milyar TL, 2024’ün 11 ayında 1 trilyon 195 milyar TL’ydi.
2025'te 2 trilyon TL'ye dayanmış.
Yani, faiz giderleri sadece iki yılda neredeyse üçe katlanmış…
Yanlış anlaşılmasın, borç ödemesi değil bu, borcun faizinin ödemesi!
Hani, borcu borçla, krediyi krediyle kapatmaya çalışanlar, gün gelir kredi kartı sarmalına kapılır ya, şu an öyleyiz.
Saadet Partisi’nin yeni genel başkanı Mahmut Arıkan’ın ifadesiyle; “Bu bütçe rakamlarının tamamı vatandaşlarımızın vergilerinin faiz lobisine aktarıldığının resmi vesikası.”
Peki bu aktarım nereden olacak ya da bu açık nasıl kapatacak?
Tabii ki halkın cebinden aktarılacak.
Türkiye üreten bir ekonomi olmadığına göre, Türkiye ancak vatandaştan topladığı vergilerle ayakta durabilen bir ülke olduğu için, bu açık, adaletsiz vergilerle kapatılacak.
İktidarın, ekonomi konusunda evrensel ve bilimsel teorilere pek itibar etmediği malum.
Dolayısıyla farklı siyasi görüşlerden ziyade, aynı ekolden yani Milli Görüş çizgisinden gelenler, bütçenin bu durumunu nasıl yorumluyorlar, ona bakmak lazım.
Mahmut Arıkan’ı bütçe görüşmelerinin ilk gününde dinlemiş ve çok beğenmiştim.
Faiz giderlerinin nasıl ödeyeceğini ve bütçe açığını nasıl kapanacağını şöyle anlatmıştı;
“Peki biz bu devasa paraları nereden ödeyeceğiz?
Vergi gelirlerine baktığımızda görüyoruz ki en büyük gelir kalemleri en adaletsiz vergilendirme sistemi olan dolaylı vergilerden, KDV'den ve ÖTV'den; 2025 yılında tüm vergi gelirlerinin yüzde 60'ından daha fazlası dolaylı vergilerden temin edilecek.
Yani bütçeyi aslında iktidar değil, geçim mücadelesi veren yoksul halkın kendisi yapacaktır çünkü ya doğrudan ceplerindeki son kuruşu verecekler ya da iktidar dolaylı yollardan o cepleri boşaltacaktır.
Bu bütçe ne yazık ki milletin omzundaki yükü artırmaktadır, fakiri daha fakir yapmaktadır, zengini daha zengin yapmaktadır.
Dikkat ediniz, bu, iktidarın bilinçli bir tercihidir ancak bu tercih millet vicdanında hüküm giyecektir. Yük diye emekliye zam yapmayan beyzadelere soruyorum: Şu ana kadar kamuda hangi tasarrufa gittiniz?
Peki, niçin böyle enteresan, tasvip etmediğimiz bir bütçeyle karşı karşıyayız?
Cevabı çok basit çünkü bu bütçede ilke yok.
Bu bütçede önce ahlak ve maneviyat ilkesi olmasını isteriz.
Bugün "yenidoğan çetesi" diye cani bir oluşum varsa, yurt dışından alınan kanser ilaçlarını yüzlerce kat kârla satan bürokratlar varsa, devletin cephanesini kendi menfaati için satan memur varsa bunun sebebi "Önce ahlak ve maneviyat." diyememektir.
Bu bütçe ahlaki ölçülere ve manevi değerlere göre belirlenmiş değildir.
Menfaat için her yolu mübah gören bir bütçeniz olursa ülkede hiçbir alanı ne inşa edebilirsiniz ne de ihya edebilirsiniz.
Emekliye "Sen 12.500 TL'yle yaşa." demek medeniyetimizin insana bakışına tamamen aykırıdır. "Vatandaşı aç bırakıp süründürelim ki devletin içindeki bir kesim büyümeye devam etsin." zihniyeti toplumsal çöküştür.
"Üretimi öldür ki faiz yaşasın." anlayışı ahlaki değildir, vicdani hiç değildir.
Bir dönem IMF'nin acı reçeteleri ülkemizde çok konuşuldu. Şimdi, karşımızda "bütçe" adı altında iktidarın acı reçeteleriyle karşı karşıyayız.
Bakmayın geçmişte "IMF'ye borcu bitirdik, hatta biz IMF'ye borç veriyoruz." edebiyatı yapıldığına, bugün bunların hiçbiri bir anlam ifade etmemekte. Bugünkü reçeteler IMF reçetelerinden daha acı reçetelerdir.
Eleştirdiğimiz, eleştirdiğiniz IMF reçetelerinde neler vardı? Üç şey artacaktı orada; bir, vergiler artacaktı, iki, fiyatlar artacaktı, üç, faiz artacaktı.
Peki, iktidar bugün ne diyor? Vergileri artırıyor mu? Fiyatlar artıyor mu? Zamlar sağanak yağmur gibi yağmakta. Faize gelince "Nas var, nas!" diyenler, şimdi yeniden "Faiz dünya gerçeğidir." anlayışına döndüler, dünyada bizi faiz konusunda lider yaptılar.
IMF aynı zamanda "Üç şeyi artırın." derken "Üç şeyi de azaltın." diyordu. Neydi bunlar? Birincisi, çalışanın ücretini azaltacaksın. İkincisi, çiftçinin ürününe düşük taban fiyatı uygulayacaksın. Üçüncüsü, halkın alım gücünü azaltacaksın.”