Bir zamanlar evimizin kapılarını yardıma muhtaç olan insanlara açarken, misafirperverliğimizle övünürdük. Ancak bugün, Türkiye’de birçok vatandaş kendini misafir gibi hissediyor. Ülkemizin sokaklarında, pazarlarında, okullarında, iş yerlerinde artık yabancı uyruklu insanlara her yerde rastlanır hale geldik; büyük bir göçmen nüfus hayatımızın her alanına karıştı. Bazen kendimize "Kendi ülkemde neden kendimi yabancı gibi hissediyorum?" diye sormadan edemiyoruz.
Göçmen meselesine dair en büyük sorunumuz, bu durumun geçici olmaktan çıkıp kalıcı bir hal almasıdır. Bu insanlar ilk geldiklerinde zor bir dönemden geçtiklerini ve savaştan kaçtıklarını biliyorduk; onlara sahip çıkmak, hayatlarını tekrar kurmaları için destek olmak gerekiyordu. Fakat aradan geçen bunca zamandan sonra görüyoruz ki çoğu göçmen, burada kök saldı, aile kurdu, iş yerleri açtı, çocukları Türk okullarında eğitim alıyor. Birçoğu Türk vatandaşlığına bile geçti. Yani, “geçici” olarak gelenler, burada yerleşik bir hayat sürmeye başladı. Artık misafir değiller, ama yerli oldukları da söylenemez. Böyle bir durum da bizi kendi ülkemizde “yabancı” gibi hissettirmeye başlıyor.
Bir yandan sosyal dokuda ciddi değişimler yaşanırken, diğer yandan ekonomi üzerinde de büyük etkiler gözlemleniyor. Göçmenler, iş piyasasında özellikle düşük ücretli işlerde çalışmaya başladıkça, Türk vatandaşları iş bulmakta daha fazla zorlanıyor. Bu durum, işverenlerin ucuz iş gücüne yönelmesine yol açarken, yerli iş gücünün değerini azaltıyor ve ekonomik gerginlik yaratıyor. Bir başka yandan da barınma, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerdeki yoğunluk, hepimizin günlük hayatını etkiliyor. Kamu kaynaklarının yetersizliğiyle bu durum birleşince, göçmenlerin varlığına karşı daha da fazla öfke birikmeye başlıyor.
Kültürel olarak da giderek daha belirgin bir şekilde hissedilen farklılıklar var. Her ülkenin kendine has bir sosyal dokusu, yaşam tarzı, dili, adetleri vardır. Türkiye’nin toplumsal yapısı ise daha çok Ortadoğu’dan gelen göçmenlerin kültürlerinden farklı. Bu kültürel farklılıklar, günlük hayatın pek çok alanında çatışmaların doğmasına neden oluyor. Sık sık dil problemi yaşanması, gelenek ve göreneklerdeki uyumsuzluklar, hatta kimi zaman mahalle kültüründeki farklılıklar, bizleri bir uyum problemine sürüklüyor. Kendi sokağımızda, kendi semtimizde bile yabancı dillerin konuşulması, tanımadığımız ve anlayamadığımız farklı yaşam biçimleriyle çevrelenmek bize kendimizi misafir gibi hissettiriyor.
Elbette bu durumun kısa vadeli bir çözümü yok; ama bir denge bulmamız şart. Kendi topraklarımızda kendimizi “yabancı” gibi hissetmek istemiyoruz. Göçmenlere destek olmak elbette önemli; fakat Türk vatandaşlarının kendi ülkelerinde rahat bir hayat sürdürebilmeleri de en az o kadar önemli.