Türkiye, yıllardır birçok turisti sıcak kumsalları, tarihi zenginlikleri ve eşsiz mutfağıyla cezbetmiş bir yer olarak bilinir. Yurt dışında yaşayan birçok kişi için, Türkiye sıkça "Türkiye Cennet" ifadesiyle anılır. Ancak, bu iddia sadece güzellikleri değil, aynı zamanda bir dizi karmaşıklığı da içermelidir.

Öncelikle, Türkiye'nin siyasi atmosferi son yıllarda belirsizlikle dolu bir dönemden geçti. Basın özgürlüğündeki kısıtlamalar, muhalefetin zorlukları ve yargı bağımsızlığındaki sorunlar, ülkedeki demokratik normlara yönelik endişeleri beraberinde getiriyor. Yurt dışında demokratik değerlere alışmış olan birçok kişi, Türkiye'deki siyasi iklimdeki belirsizliklere karşı çekingenlik yaşayabilir.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Türkiye'nin karşılaştığı ekonomik zorluklar da göz ardı edilemez. Yüksek enflasyon oranları, işsizlikteki artış ve gelir eşitsizliği, ülkenin ekonomik sürdürülebilirliği üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Turistler, tatillerini planlarken bu ekonomik gerçekliklerle yüzleşmek zorundalar

Çevresel konularda da Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunlar göz ardı edilemez. Plansız kentsel gelişme, doğal kaynakların etkili bir şekilde korunmaması ve çevre kirliliği, sürdürülebilir bir geleceğe ulaşma hedefini tehlikeye atıyor. Yurt dışında çevre bilincine sahip olan birçok kişi için, Türkiye'nin çevresel politikalarındaki eksiklikler eleştiriye açık bir noktadır.

Kültürel olarak, Türkiye'nin çeşitliliği ve hoşgörüsü takdir edilebilir. Ancak, etnik gruplar arasındaki gerilimler ve ayrımcılık sorunları, ülkenin toplumsal doku içindeki çatlakları gösteriyor. Almanya'da çok kültürlü bir toplumda yaşayan bir Almancı için, bu tür toplumsal sorunlar, tatilin ötesinde bir gerçeklik haline gelebilir. Bu eleştirilerin amacı, Türkiye'yi sadece turistik cazibesi ile değil, aynı zamanda yaşadığı siyasi, ekonomik, çevresel ve kültürel zorluklarla bir bütün olarak görmek. Yabancılar için Türkiye, sadece güneş ve denizden ibaret bir cennet değil; aynı zamanda gerçek hayatın içindeki karmaşıklıklarla başa çıkan bir ülke. Türkiye'nin bu zorlukları aşabilme potansiyeli var, ancak bu ancak gerçekçi bir bakış açısı ve eleştirel düşünceyle mümkün olabilir.

Geçmiş yıllarda Fethiye’de yaşayan İngiliz amca Mick Scarsbrook’un Türkiye’de her tarafın çöp olmasına karşı video çekmişti. Scarsbrook'un ne zaman çekildiği bilinmeyen videosu sosyal medyanın gündemine düşmüştü. Mick Scarsbrook, Türk halkına 'Bu çöplerden ben utanıyorum, siz utanmıyorsunuz! Nereye giderseniz, çocuklar toplasın, siz de toplayın' diye isyan ediyor. “Türkiye bir cennet, nereye giderseniz inanılmaz bir güzellik var. Sizler çok şanslısınız, burada yaşıyorsunuz. Ama bu Türkiye’de bir sorunumuz var. Biliyor musunuz ne sorunumuz var: Çöp! Her yer çöp! Sorumluluk kimin? Sizin” sözleriyle başlayan videonun devamında Mick Scarsbrook şöyle diyor:

'Yurtdışından insanlar buraya geliyor. Tatil için geliyorlar. Onlar bu kadar çöp görürlerse ayıp değil mi?' diyen Mick Scarsbrook videosunda sadece yakınmıyor, gördüğü çöpleri topluyor da. 'Bu problemi nasıl çözebiliriz? Böyle!' diyerek siyah bir çöp poşeti alıyor ve çöpleri toplamaya başlıyor. 'Böyle bir yer bulamazsınız. Bunları toplarsanız cennet devam edecek. Çöp herkesin sorumluluğudur. Türkiye temiz kalacak' diyor.

Sonuç olarak, "Türkiye Cennet" ifadesi, sadece turistik cazibenin ötesine geçmeli ve Türkiye'nin yaşadığı gerçeklikle bütünleşmelidir. Bu bakış açısı, sadece sorunları vurgulamak değil, aynı zamanda çözümlere odaklanmak için bir fırsat sunar, çünkü Türkiye'nin gerçek bir cennet olma potansiyeli, sadece güzellikleri değil, aynı zamanda içsel zorluklarıyla başa çıkabilme yeteneğiyle de ölçülmelidir.

-----------

Evet, cennet gibi bir vatanımız var. Her şehri, her köşesi farklı güzelliklerle dolu. Peri bacaları, şelaleler, denizler, göller, dağlar... Sadece coğrafi güzellikleri değil, aynı zamanda tarihimiz, geleneklerimiz, dilimiz... Hepsi gurur duyulacak kadar güzel. Ancak, bu güzellikleri elde etmek hiç de kolay olmadı. Lisedeki tarih dersleri, o dönemi anlamamız için yeterli birer rehber gibiydi. Kahramanlık hikayeleriyle dolu geçmişimiz, bu cennet vatana sahip olmak için yazılmıştı.

Gurur duyuyoruz, vatanımızla, milletimizle, tarihimizle… Özellikle son zamanlarda yaşanan acı olaylarla belki daha çok fark ettik sevgimizin büyüklüğünü. Ancak, sadece sevmek yetiyor mu sizce? Şöyle bir etrafımıza bakalım. Biz, bu güzel ülkemize ne yapıyoruz? Herkesin elde etmek istediği, gerçekten cennet gibi olan ülkemizin değerini bilemiyoruz. Doğal ya da beşeri, maddi ya da manevi, ülkemizi kirletmekten başka hiçbir şey yapmıyoruz. Yeşili kesiyoruz, mavileri kirletiyoruz. Sadece kendimize değil, dünyaya rezil oluyoruz bu yüzden. Bu güzel vatanın sahibi olmakla övünüyoruz ama sorumluluklarımızın da farkında mıyız?

Belki de sevgimizi, gururumuzu somut adımlarla göstermeliyiz. Çevremize daha duyarlı olmalı, doğal kaynaklarımıza daha iyi sahip çıkmalıyız. Geçmişimizden aldığımız kahramanlık mirası, bugünümüzde de aynı sorumluluk bilinciyle yaşamamıza vesile olmalıdır. Vatan sevgisi, sadece bayrakları sallamakla değil, doğayı korumak, kültürel mirasımıza sahip çıkmak ve birbirimize saygı göstermekle de ölçülür. Unutmayalım ki, cennetimiz sadece coğrafi güzelliklerle değil, aynı zamanda içimizdeki güzelliklerle yaşanır.