Eskiden ‘boğaz tokluğuna çalışmak’ diye bir deyim vardı.

Bir işverene gidip ‘ben boğaz tokluğuna çalışmak istiyorum, karnımı doyurun yeter’ deseniz sizi havada kapardı.

Şimdi öyle değil…

Bir işverene gidip ‘beni işe alın karnımı doyurun yeter’ deseniz ‘hadi len oradan, başka kapıya’ der.

Haklıdır da…

Çünkü bu ülkede asgari ücret 17 bin sıfır sıfır 2 lira…

Açlık sınırı ise 20 bin liraya dayandı.

Peki, ne ara bu günlere geldik? Anlatayım.

Bugün ülkemizde gıdaya erişmenin bile lüks olması, vizyoner tarım bakanlarımızın ve bürokratlarımızın eseridir.

Hatırlarsınız, yakın zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarın vizyoner tarım politikalarını eleştiren muhalefete; “Tarım bitti tezlerinin ne kadar içi boş olduğunu rakamlarla ispat ettik. Çarpıtmaları muhalefet geride bırakmalı. Eski muhalefet anlayışı raf ömrünü tamamladı” demiş, vizyoner tarım bakanları ve bürokratlarına sahip çıkmıştı.

O rakamların ne olduğunu bilmiyorum, merak da etmiyorum.

Ama illaki rakamlar ve istatistikler üzerinden konuşacaksak, buyurun;

Türkiye, OECD ülkeleri arasında gıda enflasyonu şampiyonu…

Hem de açık ara şampiyon ki altımızdaki ülkelerin toplamını bile katlıyoruz.

OECD ülkeleri ortalaması yüzde 4,7 Türkiye’nin ise yüzde 68,1 ki düşünün artık.

Peki, dünyanın en verimli topraklarında, akarsularla, ovalarla kaplı bir ülke “gıda enflasyonu” dünya rekorları kırıyorsa, bu ülke tarımının iyi yönetildiğini, vizyoner tarım bakanları ve bürokratları tarafından yönetildiğini iddia edebilir misiniz?

Gıda enflasyonunun sebebi, üretmiyor olmanızdır. Enflasyon ürettikleriniz ile tükettiklerinizin arasındaki farktır. As üretip çok tüketiyorsanız enflasyon fırlar.

Peki neden üretemiyoruz?

Neden üretmemiz için gereken girdileri, tohumu, gübreyi geçtim saman bile ithal ediyoruz?

Öyle bir hale geldik ki, tarım konusunda yerli ve milli olan sadece çiftçilerimiz kaldı. Her şeyimiz ithalat…

Dolayısıyla girdiler arttıkça arttı karılığında da iktidar bile isteye taban fiyatlarını düşük tuttu.

Böylece ekili alan, çiftçi ve üretici sayımız azaldı.

Bu vizyoner hükümet de kendi üreticisi, çiftçisini destekleyeceğine, çareyi ithalatta buldu.

Görüyorsunuz değil mi vizyonu ve vizyoner tarım bakanlarını?

Biraz daha açayım;

Mesela Mehdi Eker, bile isteye üreticimize mağdur edip ilk kez canlı hayvan ithal etmemize sebep oldu. Emeklerinin karşılığında Fransa devleti tarafından “şövalye liyakat madalyası” ile ödüllendirildi.

Bakan Faruk Çelik, bizim ekilip biçilemeyen binlerce dekar alanımız bomboş dururken, Afrika’nın göbeğindeki Sudan’ da tarım yapacağız diye tutturdu ve karşılığında Sudan Cumhurbaşkanı El Beşir’in elinden teşekkür plaketi aldı.

Bu büyük başarıyı sürdüren sonraki Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba da Sudan Cumhurbaşkanı elinden Sudan devlet madalyası aldı.

Gördünüz mü ne kadar vizyonerler!

Ama görüp görebileceğiniz en donanımlı ve en vizyoner tarım bakanı Bekir Pakdemirli’ydi.

Hani şu ‘paramız var ki alıyoruz kardeşim’ diye tarım ürünleri ithalatını marifet ve itibar zanneden tarım bakanı…

Hem vizyoner hem de alanında çok bilgiliydi,

Kepeğin ekilip biçilen bir şey olduğunu zannedecek, kepek fiyatlarının artışından şikayet eden çiftçiye ‘kepek yoksa, siz de kepek ekin’ diyecek kadar da işinin uzmanıydı.

Sadece bakanlar mı?

Tarım Bakanlığı bürokratları da evlere şenlik.

Tarım Kredi Grubu Genel Müdürü Hüseyin Aydın, et fiyatlarını indirecek bir projenin müjdesini vermişti; yılda 15-20 doğum yapan inek!

O nasıl bir inekse, yılda 15-20 doğum yapacak, memleket ete boğulacak!

İşte vizyon, işte liyakat!

Tarım Kredi Kooperatifleri genel müdürü mesela;

Ne kıtlığı kardeşim yurttaşın evinde iki yıllık şeker ve yağ stoğu var, demişti.

Marketleri geçtim, vatandaşı stok yapmakla suçlamıştı.

Bir başka vizyon sahibi genel müdür de Et ve Süt Kurumu’nda gelen yüzde 48’lik zam sonrası, çok uzun kuyruklar oluyordu. Bu nedenle fiyatları artırdık, demişti.

Peki vizyon sahibi bu iktidar, vizyon sahibi bürokratları nasıl seçiyor?

Saymakla bitmez de ben iki tane örnek vereceğim;

Barış Saylak, Milas Belediye başkanıydı.

Şu sönmek bilmeyen yangınlar esnasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'la telefonda konuşurken "Ellerinizden öpmeye gelmek istiyorum" diyen arkadaş…

Secimi kaybettikten sonra, Muğla Tarım ve Orman Müdürü olarak atandı.

İşte vizyoner ve liyakat sahibi bürokratlarımız ve işte sonuç…