Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra dış politikamızda beni en çok sevindiren gelişme Suriye ile yakınlaşmamızdı.

Bu iktidarın en önemli başarısıydı.

Haliyle Başbakan Erdoğan da haklı olarak miting meydanlarında bu başarının meyvelerini topluyor, referandum mitinginde, 15 Ağustos 2010’da Gaziantep’te halka şöyle sesleniyordu.

‘Şimdi bakın sevgili Gaziantepliler; 10 yıllar boyunca Türkiye sanal korkularla gereksiz endişelere maruz bırakıldı. İçeride sanal tehditler, dışarıda düşmanlar üretildi mi? Üretildi!

Türkiye 10 yıllar boyunca içine kapandı, içine kapatıldı mı? Kapatıldı!

Ne dediler? Türkiye'nin üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili dediler. Biz geldik bu anlayışı yıktık mı, bu anlayışı ortadan kaldırdık mı? Kaldırdık!

Bunu en canlı şekilde, en yakın şekilde Gaziantep yaşıyor. Suriye ile Türkiye daha 7,5 yıl öncesine kadar birbirine husumetle bakıyordu, sürekli gerginlikler yaşanıyor, iki ülke zaman zaman savaşın eşiğine geliyordu.

Biz geldik Esat kardeşimle oturduk. İki ülke arasındaki meseleleri konuştuk, istişare ettik, müzakere ettik mi? Ettik!

Ve Türkiye ile Suriye'yi bölgenin iki kardeş, iki dost ülkesi haline getirdik mi? Getirdik!

Her alanda iş birliğine gittik mi? Gittik!

Ekonomide, ticarette, dış politikada, kültürde, sanatta, ulaştırmada, bayındırlıkta iş birliği anlaşmaları imzaladık mı? İmzaladık!

Suriye'yle Türkiye arasındaki mayınları temizlemek için adımlarımızı attık mı? Attık!

Suriye'yle aramızdaki vizeleri kaldırdık mı? Kaldırdık!

Şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor istediği gibi Halep’e, Şam’a gidiyor mu? Gidiyor!

Halep’teki, Şam’daki, Lazkiye’deki, Humus’taki kardeşim cebine pasaportunu koyup Gaziantep’e geliyor mu? Geliyor!

Soruyorum, kim kazandı? Gaziantep kazandı değil mi Esnaf kardeşim kazandı değil mi? Tüccar kazandı değil mi? Sanayici kazandı değil mi? Vatandaşım kazandı değil mi? Evet!

Bütün o korkuların, bütün o tehditlerin ne kadar boş olduğu ortaya çıktı değil mi? Evet!

Düşman üretme politikasından yarar değil, zarar gördüğümüz ortaya çıktı değil mi? Evet!’

Suriye ile bu diyalogda elbette ki önceki hükümetlerin oluşturduğu bir alt yapı vardı ama finali gerçekleştiren AKP’yi yürekten kutlamıştım.

Sonra?

Dün, yukarıdaki konuşmadan 14 yıl sonra Erdoğan yine Antep’teydi.

Diplomasi gereği temkinli konuşuyor ama dil altından Suriye’nin işgalini, Esad’ın devrilişini kutluyordu adeta…

Söz dinlemeyen, uyarılara kulak asmayan, Türkiye’nin uzattığı eli tutmayan Esad belasını bulmuştu.

Bulmuştu da Suriye ve Suriyeliler kurtulmuş muydu?

“Suriye'de artık siyasi ve diplomatik olarak yeni bir gerçeklik vardır. Suriye artık tüm etnik, mezhebi ve dini unsurlarıyla Suriyelilerindir. Kendi ülkelerinin geleceğine karar verecek olan da Suriye halkıdır” derken, ülkelerinin geleceği adına karar verecek olan Suriye halkı mıydı gerçekten?

Bugüne kadar BOP çerçevesinde sınırları ve sözde rejimleri değişen hangi Ortadoğu ülkesinin yüzü güldü?

Hangisinde halk kendi kaderini tayin edebildi?

Ve hangisi bölünüp parçalanmadı?

Ve bu bölünüp parçalanmaların hangisinin Türkiye’ye bir faydası oldu?

Irak bölündü, Kürdistan ile komşu olduk.

Suriye’de de nur topu gibi bir Kürdistan’ımız olacak.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunun farkında ki “Ateşe benzin dökmenin kimseye bir faydası dokunmaz. Jeopolitik hesaplar peşinde koşmanın Suriye halkına katkısı olmaz. Özellikle bölücü terör örgütünün selden kütük kapma hevesiyle hareket ettiğinin farkındayız. Türkiye olarak, milli güvenliğimizi ve çıkarlarımızı tehlikeye atacak hiçbir hamleye izin vermeyeceğimizin bilinmesini isterim. Sorumluluk sahibi tüm aktörlerin, uluslararası tüm kuruluşların Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunmasına destek vermesi, tüm bölgemiz için en hayırlı yol olacaktır” dedi.

Ama bu bir temenniden ibaretti...

Suriye en az 4 parçaya bölünecek ve İsrail destekli bir Kürdistan daha kurulacaktır.

Maalesef ne askeri ne siyasi de ekonomik olarak bunu engelleyebilme şansımız var.

Dolayısıyla Şam düştü diye sevinenler ya strateji yoksunudur ya da örtülü hain…