Bugün 17 Ağustos Marmara Depremi'nin yıl dönümü. Bu büyük felaketi yaşayanlar için hatıralar hala taze. O karanlık gecede, binlerce insanı kaybettik, şehirler yerle bir oldu. Bugün yine olası bir büyük depreme ne kadar hazır olduğumuzu sorguluyoruz. Geçmişten ders almadıysak, aynı acıları tekrar yaşamak an meselesi.

Deprem öncesinde ve sonrasında yapılan çalışmalara baktığımızda, hâlâ büyük eksikler olduğunu görüyoruz. Aradan geçen yıllara rağmen, deprem bilinci topluma yeterince aşılanmamış durumda. Evet, binalar yenilendi, kentsel dönüşüm projeleri hayata geçirildi ama bu gerçekten yeterli mi? Yıkılanın yerine aynı yanlışları koymakla bir yere varamayız. Bu durumu en iyi anlatan örneklerden biri, yan yana duran Tavşancıl ve Körfez ilçelerinin yaşadığı farklı kaderlerdir.

17 Ağustos depreminde Tavşancıl'da bir tuğla bile yerinden oynamazken, Körfez'de binalar yerle bir oldu. Peki, neden? Tavşancıl'da o dönem belediye başkanı olan Salih Gün, bilim insanlarıyla birlikte çalışarak zemin etütleri yaptırdı ve binaların yüksekliğini 2,5 katla sınırlandırdı. Bu karar, yüzlerce insanın hayatını kurtardı. Ama maalesef bu gibi örnekler, nadir bulunur hale geldi. Depremden sağ çıkan Tavşancıl'ın başarısı, doğru planlama ve bilimsel çalışmaların gücünü gösteriyor. Ancak ülke genelinde bu kadar titiz çalışmalar yapılmadığı ortada.

Bugün baktığımızda, benzer bir büyük depremde İstanbul’un, Kocaeli’nin veya Sakarya’nın ne durumda olacağını tahmin etmek zor değil. Herkesin korkulu rüyası haline gelen büyük İstanbul depremi, gerçekleşirse sadece binaların değil, yaşamların da yıkılacağını biliyoruz. Bugün hala yetersiz denetimler, rant uğruna göz yumulan projeler, imar affıyla legalleştirilen kaçak yapılar, gelecekte yaşanacak acıların habercisi. Unutmayalım ki, deprem doğal bir olaydır ama felaketi insan eliyle yaratıyoruz.

Depreme hazırlık konusunda sadece bina yapılarından değil, toplumsal bilinçten de bahsetmek gerekiyor. Maalesef, deprem tatbikatları, halkın eğitimi, acil durum planları gibi konular hala yeterince ciddiye alınmıyor. Toplum olarak bu konuda duyarsızız ve bu duyarsızlık, yaşanacak bir büyük felaketin bedelini ağırlaştırıyor. İnsanlar, deprem anında ne yapacaklarını bilmiyor; çocuklarımız okullarda yeterince bilgilendirilmiyor. Bu eksiklikler, büyük bir depremde can kaybının artmasına neden olacak.

Depremden korunmanın tek yolu, Tavşancıl örneğinde olduğu gibi bilimsel ve akılcı yaklaşımlarla hareket etmektir. Şehirlerin alt yapısından, bireylerin bilinçlenmesine kadar her adımda dikkatli olmalıyız. Eğer bugün harekete geçmezsek, belki de yüzyılın acısını yaşamaya mahkum olacağız. Bugün bir kez daha hatırlatmak gerekiyor: Deprem değil, ihmal öldürür. Bu acı gerçek, 17 Ağustos gecesinden beri hayatımızın bir parçası ve eğer aynı hataları tekrarlarsak, geçmişte yaşanan acıların katlanarak geri dönmesi kaçınılmaz olacak. Hazır mıyız? Yoksa bu kez daha büyük bir acıya mı sürükleniyoruz?