Trafik kurallarında "öncelik yayanındır" ilkesi sadece bir kaide değil, insan hayatını koruma amacı taşıyan önemli bir kuraldır. Ancak, bu basit ilkeye bile uymayan sürücülerin sayısı her geçen gün artıyor. Birçok yaya geçidinde yayaya yeşil ışığı yanarken ya da yaya adımını yola attığında, hız kesmeden geçen araçlar yüzünden adeta ölümle burun buruna geliyoruz. Peki, bu kadar açık bir kural ihlali neden denetlenmiyor ve neden bu sürücüler ceza almıyor?
Bir yaya olarak, yaya geçidinden geçmeye çalıştığımda hızla üstüme gelen araçların sürücüleri tarafından "görmezden gelinmek" sadece bir sinir bozucu durum değil, aynı zamanda hayati bir tehlike. Yaya olarak benim canım, sürücünün birkaç saniye kazanmasından daha değersiz mi? Bu sorunun cevabı, kuralları ihlal edenlerin cezalandırılmamasıyla açıkça ortada.
Bu sorunun temelinde iki büyük eksiklik yatıyor. Birincisi, denetim yetersizliği. Şehirlerdeki birçok yaya geçidi, adeta sürücülerin yarış pisti gibi kullanılıyor ve bu durumun önüne geçecek bir denetim mekanizması yok. Sürücüler, kural ihlalinin sonuçlarına katlanmayacaklarını bildikleri için pervasızca davranmaya devam ediyorlar. İkincisi, ceza sistemi yetersizliği. Trafikteki yaya önceliği ihlallerinin ciddi sonuçları olmasına rağmen, bu ihlallerin cezaları ya çok hafif kalıyor ya da uygulanmıyor.
Denetim yapılmadığı sürece, sürücüler bu kuralları ihlal etmeye devam edecek. Bu durumun çözümsüz bir sorun gibi görülmemesi gerekiyor. Bu mesele sadece bir yaya hakkı değil, aynı zamanda toplumun bir güvenlik meselesi. Yetkililer, denetim ve ceza uygulamaları konusunda daha ciddi adımlar atmadığı sürece, bu sorun büyüyerek devam edecek.
Bu sorunun temel sebebi sadece denetimlerin yetersizliği de değil. Sürücülerin empati yoksunluğu ve bencilliğinin de bir göstergesi. Trafikte, bir canın ne kadar değerli olduğunun farkında olmayan bu kişiler, bir yayayı sadece yolda bir engel olarak görüyor. Onlar için yayaya yol vermek, hızlarını kesip birkaç saniye kaybetmek demek. Ancak bu kaybettikleri birkaç saniye, bir insanın hayatını kurtarabilir. Ne yazık ki, bu basit gerçeği kavrayamayacak kadar duyarsızlaşmış durumdalar. Bu tür davranışlar, toplumumuzun geldiği noktayı ve bireylerin birbirine duyduğu saygıyı da sorgulatıyor. İnsan olmanın, karşısındakinin canını korumak, ona saygı duymak anlamına geldiğini unutan bir toplum, nereye gidiyor?
Bu durumun düzelmesi için, sadece daha sıkı denetim ve daha ağır cezalar değil, aynı zamanda bir zihniyet değişimine de ihtiyaç var. İnsanların trafikte birbirlerine daha saygılı davranmaları, empati kurmaları ve en önemlisi insan olduklarını hatırlamaları gerekiyor. Bu, eğitimle ve toplumsal bilinçle sağlanabilir. Ancak sürücülerin bu hayvani içgüdülerinden sıyrılarak, insan gibi davranmayı öğrenmeleri şart.