Bir zamanlar eğitimin temel bir hak olduğu ve herkesin bu hakka eşit şekilde erişebilmesi gerektiği söylenirdi. Ancak bugün gelinen noktada, eğitim ne yazık ki birçok kişi için bir lüks haline geldi. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi (AÖF) kayıt ücretlerine gelen yüzde 70'e varan zam, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Peki, bu zamlar neye göre yapılıyor? Sadece uzaktan ders dinleyip sınava giren öğrencilerden alınan bu ücretler neye hizmet ediyor?
Öncelikle, açıköğretim sisteminin temel amacına bakalım. Bu sistem, özellikle çalışan kesim için bir umut ışığıydı. Zaman ve mekân kısıtlaması olmadan eğitim almak, diplomaya sahip olabilmek için bir fırsat olarak sunulmuştu. Ancak son yıllarda bu sistem, tıpkı diğer eğitim kurumları gibi, parayı ön planda tutan bir ticaret merkezine dönüştü. Yükseköğretim kurumları, öğrenciye kaliteli eğitim sunmak yerine onlara birer müşteri gözüyle bakmaya başladı. Verdiğiniz para karşılığında diploma alıyorsunuz, ama o diplomaya ne kadar değer biçiliyor, işte orası meçhul.
Uzaktan eğitim sistemi, pandeminin de etkisiyle hayatımıza daha fazla girdi. Herkes bu sisteme adapte olmaya çalıştı, ama bir gerçek var ki; uzaktan eğitim, örgün eğitimden çok farklı. Öğrenciler ekran başında ders dinliyor, sınavlara giriyor, ama öğrenme süreci bu kadar mı basit? Dersleri yüz yüze görmeden, sadece kitaplardan ve dijital kaynaklardan çalışarak gerçekten o bölümde bir şeyler öğrenmek mümkün mü? Cevap ne yazık ki hayır. Çoğu öğrenci, bölümlerini sadece geçebilmek için ezber yapıyor. Sınavı geçmek için bir hafta öncesinden konuları yalayıp yutuyorlar, sınav bittikten sonra da her şeyi unutuyorlar. Bu durumda eğitimden ne anladık?
Eğitim kurumlarının dijitalleşmesi, kaynakların dijital olması, teknolojinin getirdiği bir yenilik olarak sunuluyor. Ancak bu durum, eğitimin niteliğini ne kadar arttırdı? Kâğıt üzerinde her şey çok güzel gözüküyor, dijital kaynaklar var, öğrencilere her türlü materyal sunuluyor. Ama bu kaynaklar ne kadar faydalı? Bilgiye ulaşmak kolaylaştıkça, bilginin değeri mi azaldı? Artık her şey internetten bulunabiliyor, kitaplara ihtiyaç duymadan bilgiye ulaşabiliyoruz, ama bu durum öğrenme sürecini daha yüzeysel hale getiriyor. Derinlemesine bir bilgi edinmek yerine, sadece sınavı geçecek kadar bilgiye sahip olmak yeterli görülüyor.
Peki ya bu zamlar? Açık öğretim sistemine gelen bu zamlar neye göre belirleniyor? Bir öğrenci, sadece ders dinleyip sınava giriyorsa, bu zammın gerekçesi nedir? Eğitim bir hak mıdır, yoksa bir lüks müdür? Bu soruları sormak gerek. Artık üniversiteler, öğrenciler için bir eğitim kurumu olmaktan çıkıp birer ticaret merkezi haline gelmiş durumda. Ver parayı, al diplomanı. Bu kadar basit. Ancak bu sistem, eğitimin kalitesini nasıl etkiliyor? İnsanların diplomaya sahip olması, onları gerçekten bilgi sahibi yapıyor mu?
Açık öğretim sistemine gelen zamlar, eğitim anlayışımızın ne kadar sığ olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Eğitim artık bir hak değil, parası olanın ulaşabileceği bir ayrıcalık haline gelmiş durumda. Bu durum, eğitim sistemimize ve geleceğimize dair ciddi soru işaretleri doğuruyor. Eğitimin bir hak olarak görülmesi ve her bireyin eşit şekilde bu haktan yararlanabilmesi için, eğitim sisteminin ticaretten arındırılması gerekiyor. Aksi takdirde, sadece parası olanın diploma alabildiği, ancak bu diplomanın hiçbir anlam ifade etmediği bir sistemin içinde kaybolup gideceğiz.