CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt dışı gezilerinde hep bilindik fotoğraflar sergileniyor…

Hükümet yanlısı medya temsilcilerinden hep aynı kişiler, her defasında ve her yurt dışı gezisinde Cumhurbaşkanı’nın yanı başındalar…

Yenilir, içilir… Uçakta birlikte poz verilir…

Malum zevatlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sağında, solunda ve arkasında sıralanır… Objektiflere gülerek poz verir…

Ülke batıyor mu?

Yangınlar her bir yanımızı sarmış mı?

Enflasyon almış başını gitmiş, en büyük paramız 200 lira bir mum gibi erimiş…

İşsizler ordusu milyonların üzerine çıkmış…

Kadın cinayetleri… Çocuk istismarları… Çalmalar, çırpmalar almış başını gitmiş…

Fakat söz konusu gazeteci makulesi “pişmiş kelle” gibi sırıtıyor…

Sanıyorlar ki dünya toz pembe… Manzara onu gösteriyor…

KONUŞMAZSAM, SÖZE YAZIK

Hani bir deyiş vardır; “Konuşmazsam söze yazık, konuşursam; bana yazık” diye…

Mesele aynen öyledir…

Oysa ki, Cumhurbaşkanının etrafında kümelenen bu basın mensuplarının görevi, halk adına sorular sormak, cevaplar almaktır…

Fakat ne gezer…

Şeytanın aklına gelen yüzlerce soru var da soran gazeteci yok…

Ve bu gazeteciler, basın sektöründe hükümete yakın olan gazetelere, Hürriyet’e, Milliyet’e ve Sabah’a yerleştirilmiş kişilerdir…

Daha önce gazetelerin önünden geçemeyecek bu tipler, şimdi bu gazetelere çöreklenmiş, -sözüm ona- gazeteci görünümü altında kaymakları götürüyor.

ŞU 50+1 MESELESİ VAR YA!

Mesela ben aynı uçakta olsaydım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şu soruyu sorardım:

“Sayın Cumhurbaşkanı… Siz daha önce Cumhurbaşkanlığı Sistemi için 50+1’i en yüksek sesle savundunuz. Fakat gelinen bu noktada şimdi bu oranın %40’lara çekilmesini savunuyorsunuz… Bu değişimin sebebi nedir?”

Fakat soran yok…

Aslında sorulmayı bekleyen o kadar soru var ki…

Her biri sırıtıyor… Sorulmayı bekleyen bu soruyu, hiçbir gazeteci sormaya cesaret edemiyor.

Sanki bu soru sorulunca kıyametler kopacak!

Kıyametler kopmayacak ama… O gazeteci bir daha o imtiyazlı uçağa binemeyecek.

O kaymak dağıtan gazetelerde köşe yazamayacak…

Yani işin sonu paraya ve istikbale dayanıyor…

Kısacası “sorma” diyorlar; sormuyor…

Ve bu güruhun adına “gazeteci” deniyor…

İŞİN BİR DE ŞU YÖNÜNE BAKALIM!

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı ve hükümet kurmaylarını taşıyan uçak bu ülkenin parasıyla alınıyor… Yakıt parası…  Personel parası… Bakım parası bu ülkeye milyonlarca liraya mal oluyor…

Yani 86 milyonluk bir ülkenin gelirleri bu vatandaşların cebinden çıkıyor… Yani bu ülkenin malı, uçağı ve yurt dışı seyahatleri sadece ballı gazetecilere sunuluyor…

Muhalif basında çalışan gazeteciler ve köşe yazarları bu yurt dışı seyahatlerinden hiç faydalandırılmıyor…

Burada bile büyük bir adaletsizlik var…

Devletin, gazetecileri bu tip yurt dışı gezilerinde faydalandırma gibi bir bütçesi var ise, bunu tüm basın birimlerine eşit olarak sunmak zorundadır.

Hükümete ve Devlet’i yöneten güruha eleştirel bir bakış açısı ile halkın duygularına tercüman olan gazetecileri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin temsilcileri “düşman” ve “tehlikeli” olarak değerlendiriyor.

Yani sen, gazeteci olarak, hükümetin icraatlarında bir yanlışlık gördün ve bunu halkın “özgür haber alma” hakkını gözeterek haber ve yorum yaptı isen onların nezdinde kötü gazetecisin…

Eleştiren insanları kendilerine hasım görüyorlar…

İstiyorlar ki hep çiçek atılsın, hep pohpohlansın…

Ama “kazın ayağı” öyle değil…

Methiyenin içinde eleştiri de yer alacak…

Zaten içinde eleştiri barındırmayan bir gazeteci, aslında gazeteci değil, “sahibinin sesi”dir.

Bu da böyle biline…

**************

ANLAMLI SÖZ

“Ben gazeteciyim… Ben yazmazsam, o yazmazsa; kim yazacak?”

Öldürülen Gazeteci: Çetin Emeç

**************