Sapanca’nın doğal güzellikleri, yıllardır doğaseverlerin kaçış noktası olmuştur. Ancak son zamanlarda bu güzel beldenin manzarası hızla değişiyor. "Ağaç diker gibi bungalov dikmek" diye bir deyim ortaya çıksa, herhalde en doğru yer Sapanca olurdu. Çünkü artık bu bölgede ormanlık alanlar arasında bungalovlar yer seçiyor.

Bu durum, doğayla iç içe yaşama isteğinin bir sonucu olarak görülebilir ama işin aslı pek de öyle değil. Gözümüzün önünde, Sapanca’nın yeşil dokusu betonarme bir kılıfla kaplanıyor. Hem de bunun adı doğaya uyumlu tatil anlayışı olarak lanse ediliyor. Ancak bu bungalovlar, doğayla uyumlu olmaktan ziyade doğayı kökünden kazıyıp atmak anlamına geliyor. Ağaçların kesilip yerine bir gecede bitiveren bu yapılar, yerel ekosisteme zarar veriyor ve bölgenin doğal yapısını bozuyor.

İnşaat sektörünün hızla artan bu talebe yetişme çabasıyla, Sapanca adeta bir şantiye alanına dönüştü. Üstelik bu yapılaşma öyle bir hızla ilerliyor ki, bir ağaç büyüyene kadar bir bungalov çoktan tamamlanmış oluyor. Bu kadar kısa sürede, bu kadar fazla yapılaşmanın çevreye ne kadar zarar verdiği ise göz ardı ediliyor. Sonuç olarak, Sapanca’nın doğal güzelliği, beton yığınları arasında kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya.

Peki, kim dur diyecek bu duruma? Yerel yönetimler mi? Çevreciler mi? Maalesef, her iki kesim de yeterince güçlü bir ses çıkarmıyor. Bunun sebepleri arasında ekonomik kazançlar, turizm gelirleri ve kısa vadeli çıkarlar yer alıyor. Ancak bu çıkarlar, uzun vadede Sapanca’nın kaybolmasına bile neden olabilir.

Bu noktada, bungalov turizmi yapanlar da sorumluluğu üzerinde taşımalı. Doğayla iç içe bir tatil sunarken, aslında doğayı yok etmenin ne kadar büyük bir çelişki olduğunu fark etmeleri gerekiyor. Sapanca’nın doğal dokusunu korumadan sürdürülebilir bir turizm modeli geliştirmek mümkün değil. Bu hızla devam ederse, birkaç yıl içinde yeşil Sapanca yerine gri Sapanca’yı konuşuyor olacağız.

Doğaya saygı göstermeden yapılan bu yapılaşma, sadece bugünün değil, geleceğin de sorunu olacak. Şimdi ağaç diker gibi bungalov dikmenin vakti değil; doğayı koruma, gelecek nesillere miras bırakma vakti.