Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş cinayetine ilişkin 12 tutuklu sanığın yargılandığı davada savcılık esas hakkındaki mütalaasını açıkladı, istenen cezalar belli oldu. Bir sonraki duruşma 30 Eylül 2024’e ertelendi.
Savcı, Eray Özyağcı, Vedat Balkaya, Suat Kurt, Doğukan Çep ve Tolgahan Demirbaş hakkında “tasarlayarak kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.
Tutuklu sanık eski Ülkü Ocakları yöneticisi ve eski MHP Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın “kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirmesi” suçlamasının kaldırılması talebinde bulundu.
Sanıklar Mehmet Yüce, Erdem Karadeniz, Osman Bayraktar, Zekeriya Asarkaya, Hakan Saraç, Ufuk Köktürk, Aytaç Ataş, Caner Günay, Umut Ersoy, Alper Atay hakkında yurtdışı yasağının devamına karar verildi.
Savcı, sanıklar Eray Özyağcı, Vedat Balkaya ve Suat Kurt’un “müşterek fail” olarak yer aldığını belirterek bu kişilerin Ateş’i “tasarlayarak öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet, müşteki Selman Bozkurt’a yönelik “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 13’er yıldan 20’şer yıla kadar hapsini istedi.
Özyağcı’nın ayrıca “ruhsatsız tabanca bulundurmak ve taşımak” bir yıldan üç yıla kadar hapsi talep edildi.
Doğukan Çep, Tolgahan Demirbaş hakkında “suça azmettiren” olarak “kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi.
Sanıklar Mustafa Uzunlar, Aşkın Mert Gelenbey, Murat Can Çolak, Emre Yüksel, Zekeriya Asarkaya, Hakan Saraç, Ufuk Köktürk, Caner Güney, Umut Ersoy, Çağlar Zorlu ve Aytaç Ataç’ın iştirak halinde işlenen suça yardım eden fail olarak kabul edilmesi yönünde görüş bildiren savcı, bu kişilerin tasarlayarak kasten öldürmeye yardım suçundan 15’er yıldan 20’şer yıla kadar hapsi talep edildi.
Duruşma sonrası aile ve avukatları tepkiliydi.
Merhumun eşi Ayşe Ateş, duruşmayı şöyle değerlendirdi;
“Alelacele kapatılmak istenen bir dosya, onca delile rağmen siyasi uzantılarla aradaki bağı koparmak için mücadele veren bir yargı süreci ile karşı karşıyayız.
Malumunuz olduğu üzere bu süreçte, tek kişilik hücrelerde kalan tutuklulara 19 ay boyunca verdikleri hiçbir beyanla uyuşmayan ezberletilmiş ortak bir ifade vasıtasıyla bu siyasi cinayeti adi bir cinayet gibi göstermek için basın ve medya dahil olmak üzere bütün imkânlarını kullanan karanlık bir güce karşı savaşıyoruz.
Eğer yargı süreci bu kadar hızlı ilerlerse şüphesiz ki Sinan Ateş suikastı davası, tarihin en kısa süren siyasi cinayet davası olarak kayıtlara geçecektir. Bu şartlar altında biz diyoruz ki Milletimiz yanımızda olsun. Devletimiz arkamızda dursun. Adil yargılamanın önü açılsın. Dosyalar birleştirilsin, bütün suçlular hâkim karşısına çıkarılsın.
Çünkü adımız gibi biliyoruz: Bu siyasi cinayet bütün karanlık yönleriyle aydınlatılmazsa Türkiye daha büyük bir karanlığa doğru sürüklenecek. Buradan alınan cesaret, yeni siyasi cinayetlerin kapısını aralayacak. Türk milleti yeni Bengisularla, yeni Banuçiçeklerle tanışacak. Türk milletinin yeni Ayşe Ateşleri olacak. Dün dövdürülerek susturulan gazeteciler, yarın öldürülecek.
Nereden biliyorsun, diye soracak olursanız, yeni eylem planlarını sosyal medyadan çoktan duyurdular. Bu siyasi cinayeti dile getiren gazetecileri, siyasetçileri hedef tahtasına koyup “Helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız!” tehditlerini bol keseden savurmaya başladılar. Konjonktür müsait olduğunda fiili eylem yapacağız, şeklinde paylaşımları dolaşıma soktular.
Soruyorum sizlere: Bu yargılamadan yakayı sıyırır, paçayı kurtarırlarsa olacaklar gün gibi ortada değil mi? Karanlık, her gün çeşitli mecralardan el kaldırarak “Ben buradayım!”, diyor.
Bu siyasi cinayet dosyasında da Ülkü Ocakları ve MHP içerisine sızmış bu karanlık güce dair aradığınız her türlü bulgu var. Müsaadenizle, dosyada yer alan ve geçtiğimiz günlerde yazılı ve görsel basına da yansıyan bu bulguları yeniden özetlemek istiyorum: Bu siyasi cinayet dosyasında, karanlığın karıştığı birçok şiddet eylemine ilişkin birçok delil var. Kişisel verilerimiz de bu karanlık gücün ayaklarının altına pas pas olmuş. Herhangi birini kafaya taktıklarında emniyet içerisindeki uzantıları vasıtasıyla dakikalar içerisinde, devlete emanet ettiğimiz bütün kişisel verilerimize ulaşabiliyorlar. Suça karıştıklarında jandarmadaki uzantıları tarafından kollanıyorlar. Sadece, babası Sinan’ın arkadaşı olduğu için 8 yaşındaki bir kız çocuğu hakkında bilgi toplamaktan imtina etmiyor, herhangi bir kadının kişisel verilerini emniyetin kapalı sisteminden kolaylıkla temin edebiliyorlar.
Bizler kadın cinayetlerinden bu kadar mustaripken vatandaşımızın canının ve malının emanetçisi emniyet görevlisi ise sebebini bile sormadan elindeki bütün verileri iletiyor. Öldürecek mi, dövdürecek mi diye merak bile etmiyor. İnsan, “Bu nasıl bir güvenlik zafiyetidir” diye sormadan edemiyor. Görünen o ki şans eseri yaşıyoruz.
Daha önce de ifade ettiğim gibi: Bu siyasi cinayet dosyası masanın üzerinde, görmesi gereken herkesin baktığı bir zarfın içinde duruyor. Ancak zarfın üzerinde “Kayıp Mektup” yazıyor.
Bu yüzden bakan gözler göremiyor, dokunan eller tutup kaldıramıyor.
Bu vesileyle, buradan sizlerin aracılığıyla, artık adaletin tesis edilmesi gerektiğine inanan, siyasi cinayetlere “Dur!” demek isteyen bütün milletvekillerimize çağrımı yineliyorum: Sayın vekillerim, Bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekliliği gün gibi ortadadır.
Aziz milletimizin adalete olan güveni sarsılmış, vicdanı günden güne daha çok kanayan her bir bireyinin sizlerden beklentisi de bu hususta ortaya bir irade koymanızdır. Çünkü Türkiye’nin adaletli ve aydınlık yarınları için bu zarf ivedi bir şekilde açılmalı, yargının üzerindeki siyasi baskı kaldırılmalı ve böylelikle, bu suça karışan her kim varsa adil bir şekilde yargılanıp kanunların öngördüğü cezayı almalıdır.”