DEDİK ya 86 milyonluk dev bir ülkeyiz… Fakat ülkemizde yaşayan “davetsiz misafirler” ile birlikte bu sayı 100 milyonu da aşıyor!

Hani, “Ne olacak bu işin sonu?” sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim.

“Evet… Ne olacak bu işin sonu?”

İş, sadece ülke nüfusunun bu beklenmedik misafirlerle 100 milyonu aştığını söylemekle bitse, yine de bir derece iyidir…

Bir hal yolunu bulursunuz; davetsiz gelen ve misafirliğini unutan yabancıları bir program dahilinde ülkelerine gönderirsiniz…

Nitekim, Suriye’den ülkemize katılan 3.5-4 milyon civarındaki Suriyelinin büyük bir çoğunluğu ülkelerine bayramlaşmak için gittiğini biliyoruz…

Gidiyorlar… Lakin orada kalmıyorlar; tekrar ülkemize rücu ediyorlar!

Demek ki, gerçekçi ve hakkaniyetli bir çözüm üretmek gerekiyor…

YA KAYBETTİKLERİMİZ!

Madalyonun bir de öbür yüzü var ki, o yüzünü ne siz sorun ne de ben söyleyeyim! Çünkü öbür yüzünde “bu ülkenin öz değerlerini” kaybetmek var…

Nice emeklerle yetiştirdiğimiz değerleri, dinamik gençleri ve beyinleri yaban ellerine, başka ülkelere kaptırdığımız insanlar var…

Ki buna da kısaca “beyin göçü” diyorlar…

Söyler misiniz bir eğitimli insan kaç yılda yetişiyor?

Mesela bir doktor…

Mesela bir mühendis…

Mesela bir öğretmen…

Ben kısaca anlatayım… 4+4+4 zaten 12 ediyor… Bunun üzerine ortalama 5 yıl da yüksek öğrenim için koyun… Etti mi 17… Bunun üzerine vatandaşların devlet kurumlarında bir ekmek kapısı açmaları için girdikleri sınavlar… KPSS…

Yani, üniversiteden mezun oldunuz; yetmiyor… Yine ciddi bir sınava tabi tutulacaksınız ve bu sınav sonrası bir yere gireceksiniz…

Fakat hayır!

Türkiye genelinde bir derece yapsanız dahi sizi bir “mülakat” bekliyor…

DANANIN KUYRUĞUNUN KOPTUĞU AN!

İşte zurnanın “zırt” dediği yer de burasıdır… Siz isterseniz ağzınızla kuş tutun; beyefendilerin özellikle elemek için hazırladıkları “mülakat” tuzağına düşeceksiniz…

Eğer kendi dünyalarına yakın bir çizgide iseniz, önünüz açılıyor, bir meslek sahibi oluyorsunuz… Yok, sordukları cevaplara “mantıklı” -onlara göre- cevaplar veremiyorsanız, Türkiye dereceniz ne olursa olsun, size kadro hayâl…

Gördünüz mü 17-18 yıl sonra gördüğünüz muameleyi?

Ve ümitler kırılıyor… Ve hayaller bir balon misali sönüyor…

Eldeki hesaplar çarşıya uymuyor…

Sonunda… Evet sonunda…

Bu “mülakat” sistemiyle sınavı kazanan ve bir yere yerleşenler, ileriki safhada Devletin, Milletin başına bela oluyor… Çünkü içi boşlar… Çünkü o makamın gerektirdiği donanıma sahip değiller…

BEYİN GÖÇÜ BÖYLE FİLİZLENİYOR!

Söyler misiniz, bir gencin yıllarca okuması bu Devlet’e ve kıt kanaat geçimini sağlayan öğrencinin ailesine kaça mal oluyor?

Bunu hesaplayan var mı?

Ve sonunda ülkede bir ekmek kapısını bulamayan bu ülkenin has evlatları, çareyi yurt dışına çıkmakta buluyor… Yani bir anlamda kendi ülkende üvey evlat muamelesine tabi tutuluyorsun…

Yetmedi, ülkemize rücu eden yabancılara tanınan imtiyazları görüyorsun, moralin daha da bozuluyor… Çok sevdiğin ülken, çok sevdiğin aileni ve dostlarını geride bırakıp yaban ellere çıkmanın yollarını arıyorsun…

Bunca eğitimin, bunca emeğin ve bunca masrafın karşılığı bu mu olmalıydı?

Geldik mi şimdi N.F.K’nin Sakarya Türküsü’ndeki o ikili mısraya:

“Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya?

Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya…”

ÜLKEYİ YÖNETENLER, NEREDESİNİZ?

Sizler…

Bu ülkedeki aksaklıkları, sıkıntıları gidermek, ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için bu vefakâr millete söz verenler…

Seçim öncesi milletin, köylünün kapısına düşenler…

Altlarınızdaki lüks araçlarla semt semt, mahalle mahalle dolaşanlar…

Vaatleri bol keseden sallayanlar…

Çifte maaş alanlar…

Bir eli yağda, bir eli balda olanlar…

Seçim öncesi attığınız o nutuklar nerede acaba? O fiyakalı sözler, vaatler, biçtiğiniz tılsımlı kalkınma modelleri, adalet, hak, hukuk, huzur, yaşam kalitesi, iş isteyene iş, aş isteyene aş…

Nerede bu verdiğiniz sözler?

Sizler….  Sadece sandık öncesi vatandaşı aklına getiren siyasiler… Bu dünyada belki vicdanlarınızın sesini duymaz, kulaklarınızın üzerine yatarsınız; bazen de üç maymunu oynarsınız…

Merak ediyorum. Siz… Evet sizler, acaba ruz-i mahşerde ne yapacaksınız?

:::::::::::::::::::::::::

ANLAMLI SÖZ

“Oysa defalarca sormuşlardı: ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ diye…

“Mutlu olacağım…” diyemedik. Çocuktuk, akıl edemedik…”

NAZIM HİKMET RAN

::::::::::::::::::::::::::::