Bir zamanlar lise mezunu olmak, insana birçok kapıyı açan bir anahtar gibiydi. Hatta üniversite diploması bir tür garanti sayılırdı; eline diplomayı aldın mı, geleceğin güvence altına alınmış demekti. Ancak bugünün gençleri için bu denklemler çoktan değişti. Artık üniversite diplomaları, raflarda tozlanan sıradan belgeler gibi değer görüyor ve birçok genç, büyük umutlarla çıktıkları eğitim yolculuğunun sonunda işsiz kalıyor. Ne olacak bu gençlerin hali?

Bir zamanlar büyük bir gururla duvarda asılan diplomalar, bugün işsiz gençlerin çantasında taşınan ama bir türlü karşılığını bulamayan birer belgeye dönüştü. Gençler, dört yıl veya daha uzun süreler boyunca üniversite sıralarında dirsek çürütüyor, aileler türlü fedakârlıklarla çocuklarını okutuyor. Ancak bu emeğin karşılığında birçok genç, ya iş bulamıyor ya da hayal ettiği mesleklerden çok uzak, düşük ücretli işlerde çalışmak zorunda kalıyor.

Eskiden toplumda üniversite mezunu olmak büyük bir prestij anlamına gelirdi. Şimdi ise üniversite mezunlarının sayısı arttıkça, diplomaların değeri azalıyor. Üniversite mezunu olmanın artık bir ayrıcalık değil, bir gereklilik haline gelmesi, gençlerin iş gücü piyasasında daha fazla rekabetle karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Bu durumda gençler, sadece bir diploma sahibi olmanın yetersiz kaldığı bir dünyada yönlerini bulmakta zorlanıyor.

Uçuruma sürüklenen bir nesil

Genç işsizliği, basit bir ekonomik sorun olmanın ötesine geçmiş durumda. Bu sorunun gençler üzerinde yarattığı psikolojik baskı gittikçe büyüyor. İyi bir eğitim almış, hayalleri olan gençler, mezun olduktan sonra uzun süre iş bulamamanın getirdiği hayal kırıklığıyla boğuşuyor. Umutları kırılan, geleceğe dair inancını yitiren birçok genç, bu süreçte derin bir boşluğa düşüyor. Kimisi kısa süreli işlerde çalışarak hayatta kalmaya çalışıyor, kimisi ise iş bulamayınca içine kapanıyor. Bu durum, maalesef bazı gençleri intihara bile sürüklüyor. Genç yaşta, hayatın tam ortasında, enerjisi ve hayalleri olması gereken bireyler, sistemin içinde kaybolmuş ve çaresizlik girdabına kapılmış durumda. Bir nesil, adım adım uçuruma doğru sürükleniyor ve toplum bu durumu çoğu zaman sessizce izliyor.

Sistem nerede yanlış yaptı?

Bu sorunun kökenine indiğimizde, gençleri böylesine büyük bir çıkmaza sürükleyen temel nedenin sistemin ta kendisi olduğunu görmek zor değil. Eğitim sistemi, iş dünyasının talepleriyle uyumlu değil. Gençler, üniversite sıralarında iş piyasasında karşılarına çıkacak gerçeklerle ilgili yeterli donanıma sahip olamıyorlar. Teorik bilgilerle dolup taşan zihinler, iş hayatına adım attıklarında pratik beceriler eksikliğiyle baş başa kalıyor. Ayrıca, mezuniyet sonrası işsizlikle mücadele eden gençler için devletin sunduğu destekler de yetersiz kalıyor. Staj programları, işbaşı eğitimleri ya da istihdam teşvikleri her ne kadar mevcut olsa da, bu programlara katılımın kısıtlı olması veya gençlere uzun vadeli bir kariyer sağlayamaması, sorunun çözümünü zorlaştırıyor.

Toplumun gençleri sadece eleştirmek yerine anlamaya ve destek olmaya yönelik bir tavır geliştirmesi gerekiyor. Gençlerin sadece çalışkan olmaları beklenmemeli; aynı zamanda onlara fırsat eşitliği sağlanmalı, deneyim kazanmaları için gereken imkânlar sunulmalı. Çünkü her bireyin potansiyeli, ona sunulan fırsatlarla şekillenir. Genç işsizliği, sadece bireylerin değil, tüm toplumun geleceğini tehdit eden büyük bir sorun. Bu gençler, gelecekte ülkeyi yönetecek, toplumu şekillendirecek bireyler olacak. Onları kaybetmek, toplumu kaybetmek demektir. Eğitimden iş gücü piyasasına kadar her alanda köklü değişiklikler yapılmadıkça, gençler birer birer bu uçuruma sürüklenmeye devam edecek.