Mevsimler, aylar, günler, hatta saatler o kadar hızlı geçiyor ki, bazen hayatın hızına yetişemediğimizi hissediyoruz. Sabah başlıyor, bir bakıyoruz ki akşam olmuş. Haftalar su gibi geçerken, yılların nasıl geçtiğini anlamadan bir yaş daha alıyoruz. Zaman, elimizde tutamadığımız, geri getiremediğimiz en değerli şey. Ne kadar istesek de geçmişe dönüp, o anı yeniden yaşama şansımız yok. Zaman, sürekli akıp giden bir nehir gibi ve bizler, o nehrin kıyısında duran seyircileriz.

Bu durumun farkına varmak, insanı derin bir düşünceye sürüklüyor. Zamanı geri getiremeyeceğimiz için, onun değerini anlamak gerekiyor. Ancak çoğumuz, zamanın kıymetini ya hiç fark etmiyoruz ya da ancak geçtikten sonra anlıyoruz.

Zamanın geçişini en çok geçmişe özlem duyduğumuz anlarda hissederiz. Çocukluk yıllarımızı hatırladığımızda, ne kadar masum ve basit bir dünyamız olduğunu fark ederiz. O yıllarda, zamanın hiç geçmeyeceğini düşünür, büyümeyi sabırsızlıkla beklerdik. Ancak şimdi, birçoğumuz o yıllara geri dönmeyi, hayatın o saf dönemine tekrar adım atmayı hayal ediyoruz. Çocukken saatler bize uzun gelir, oyunlar bitmek bilmezdi. Şimdi ise bir gün sanki bir nefes kadar kısa.

Bir örnek vermek gerekirse, mezuniyet törenlerine bakın. Öğrenciler yıllarca eğitim görür ve o son günün hiç gelmeyeceğini düşünürler. Ama o gün gelir, diplomalar verilir ve herkes dağılır. O anların değerini o gün değil, yıllar sonra, eski bir fotoğrafa bakarken anlarız. İşte zamanın hızlı geçişi burada kendini en net şekilde gösterir. Geride kalan anılar, geri dönüp yeniden yaşayamayacağımız birer fotoğraf karesi gibi sadece hafızamızda kalır.

"Sonra" Diye Diye Geçen Hayat

Zamanın hızla geçtiğini fark ettiğimiz bir diğer an, sürekli ertelediğimiz planlarımızdır. "Sonra yaparım", "Gelecek ay başlarım", "Yarın giderim" diye diye yıllar geçer. Yarın deriz, sonra fark ederiz ki o "yarın" hiç gelmemiş. İleride yapmak için ertelediğimiz pek çok şey, bir bakmışız ki yapamadığımız pişmanlıklarla dolu bir listeye dönüşmüş. Hayalini kurduğumuz o seyahate çıkmamışız, yapmak istediğimiz o işi hiç başlamamışız, görmek istediğimiz kişiyi belki de hiç görememişizdir. Zaman akıp giderken biz, gelecekte yaşayacağımızı sandığımız hayalleri o hızla kaybederiz.

Bunun en somut örneklerinden biri de, çok sevdiğimiz bir insanı kaybettiğimizde yaşadığımız pişmanlıklardır. Kaç kez "Keşke onu daha çok ziyaret etseydim", "Keşke daha fazla zaman geçirseydim" demişizdir? Ama artık çok geçtir. Zaman geçmiştir, o anlar geri gelmeyecek.

Geleceği Kaçırmamak İçin…

Geçmişe dönüp baktığımızda, aslında gelecekte yaşayacağımız en önemli derslerden birini alırız: Anı yaşamak. Zaman elimizden akıp gidiyorsa, onu durduramasak bile her saniyesini dolu dolu değerlendirebiliriz. Hep daha fazlasını, hep daha iyisini istemek yerine, elimizde olanın kıymetini bilmek ve o anı tümüyle yaşamak, bizi hem daha mutlu eder hem de gelecekte pişmanlıkların azalmasını sağlar.

Günümüzde sosyal medya ve dijital dünya, bizi anı yaşamaktan daha da uzaklaştırıyor. Bir anı yaşarken, aslında o anı kaydedip paylaşmaya çalışıyoruz. Bir dağın zirvesine çıktığımızda manzaranın tadını çıkarmak yerine, fotoğraf çekip "paylaşılacaklar" listemize ekliyoruz. O anın güzelliğini sadece ekrandan izliyoruz, gerçek hayatta gözlerimizle değil.

Bir konser anını düşünün. Sevdiğimiz bir sanatçıyı izlemeye gidiyoruz, ama konser boyunca elimizde telefon, bir yandan videoya çekiyoruz. Aslında o müziği, o enerjiyi tam anlamıyla yaşamıyoruz. Zaman orada akıp gidiyor, ama biz onu kayıt altına alırken kaçırıyoruz. Oysa o anı yaşayıp hafızamıza kazısak, belki de çok daha anlamlı olur.

Zaman, geri alamadığımız en değerli şey. Bu gerçeği kabul etmek, hayata bakışımızı değiştirebilir. Gelecek planları yaparken, bugünü kaçırmamak; geçmişe özlem duymadan, ama o anların değerini bilerek ilerlemek gerekiyor. Çünkü zaman akıp giderken, hayat da hızla akıyor. Her ne kadar bazen günlük telaşlar içinde kaybolsak da, geriye dönüp baktığımızda elimizde ne kadar anlamlı anılar kalmışsa, hayat o kadar dolu geçmiş demektir.

Zamanı iyi değerlendirmek, hayatın her anını anlamlı kılmakla mümkündür. Günlerin, haftaların, hatta saatlerin hızla geçtiğini fark ettiğimizde, durup bir nefes almalı ve kendimize şu soruyu sormalıyız: "Bu anı gerçekten yaşıyor muyum?" Eğer cevabımız "evet" ise, zamanın akıp gidişi sadece bir detay olur. Ama eğer "hayır" diyorsak, o zaman bir şeyleri değiştirmenin tam zamanı.