Geçtiğimiz günlerde İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında hayatını kaybetmesi sonrası Türkiye'de bayrakların yarıya indirilmesi ve 1 günlük yas ilan edilmesi, kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Bu karar, birçok açıdan eleştiriliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kabine toplantımızda, İran halkının yaşadığı derin acıyı paylaşmak üzere ülkemizde bir günlük millî yas ilan edilmesini kararlaştırdık” demişti. Evet, diplomatik ilişkilerde bazen bu tür jestler önemlidir. Ancak, İbrahim Reisi'nin ölümü üzerine Türkiye'nin yas ilan etmesi, diplomatik nezaketin ötesinde değerlendirilmelidir. Haber yorumlarından edindiğim bilgilerle Reisi, İran'da geniş kesimlerce tartışmalı ve eleştirilen bir figür. İran içinde bile bu ölüme belki sevinenler varken, Türkiye'de yas ilan edilmesi, halkın duygularını ve ülkedeki iç dinamikleri göz ardı etmek anlamını taşıyabilir. Reisi’nin ölümü üzerine sosyal medyada İran’daki kadınların bu durumu kutladığı videoları karşıma çıktı. Kimileri gerçekten bu duruma çok sevindi, kimileri ise sevinenlere karşı çıktı. Kendi ülkelerinde bu kadar tartışmalı bir konu iken bizim ülkemizde-vatandaşımızı ilgilendirmeyen bir konu üzerine-yas ilan edilmesi bana doğru gelmedi.
Ha “biz bir günde 12 şehit verdik, hemen her gün şehit veriyoruz bir gün bile yas ilan edilmedi” diyen de çok. Bu konuda o kadar haklılar ki! İran cumhurbaşkanın ölmesi bizim şehit vermemizden daha önemli ki, yas ilan edilmeye bile değer görülmüyor. Ben bunu anlıyorum.
Türkiye'nin farklı toplumsal kesimlerinde, İran rejimi ve onun liderlerine karşı olumsuz duygular besleyen pek çok insan var tabiki. Reisi, özellikle insan hakları ihlalleri ve baskıcı politikalarıyla tanınan bir lider. Böylesine tartışmalı bir figürün ölümü üzerine Türkiye’de yas ilan etmek, birçok Türk vatandaşının duygularını incitti. Okuduğum haber yorumlarından anladığım kadarıyla hükümetin bu kararı, halkın geniş kesimlerinde tepki yaratmış ve onların duygularının hiçe sayıldığını hissettirmiş.
Diplomatik ilişkilerde nezaket önemlidir, ancak bu nezaketin sınırları halkın hassasiyetlerini ve duygularını göz ardı etmemelidir. Türkiye, İran'la iyi ilişkiler kurmak isteyebilir, ancak bu tür jestlerin halkın tepkisini çekeceği göz önünde bulundurulmalı. Diplomasi, sadece devletler arası ilişkilerden ibaret değildir; aynı zamanda halkın duyguları ve kamuoyu desteği de önemlidir. Bence hükümet, dış politikada attığı adımlarda halkın duygularını ve tepkilerini dikkate almak zorunda. Bu tür jestler, halkın devlete olan güvenini zedeleyebilir ve hükümetin meşruiyetine zarar verebilir. Halkın geniş kesimleri, İran'da baskıcı bir rejimin liderine saygı gösterilmesini, kendi duygularının hiçe sayılması olarak görebilir.