Türkiye İlahiyatçılar Birliği mensupları, aklını kiraya veren nakilci din adamlarına, sorup araştırmadan ahkam kesen, körü körüne teslim olan din soytarılarına karşı mücadele ediyorlar.
Bugün onların bir uyarısı ve çağrısını aktarayım;
Peygamberlere biat bile şartlı iken neden büyük bir çoğunluk şeyhine, liderine, partisine sorgusuz, sualsiz teslim olmuş durumda?
Neden cennetle müjdelenen on sahabe arasında Hz. Ebuzer, Hz. Bilal yok?
Neden İslam tarihi Hz. Peygamber'in vefatından sonra neden hep iktidar savaşlarıyla dolu?
Neden cami, Kur'an kursu, dindar sayısı arttıkça bizim imanımız ve teslimiyetimiz azalıyor?
Neden Sahabe elindeki Kur'an yaprakları ile dünyaya meydan okurken bu din bugün 2 milyar inananı ile gadre uğradı?
Peki, her şeyin hizmetine sunulduğu insan ona verilen AKIL nimeti ile Rahman'ın halifeliği görevinden neden kaçar?
İbadet denilince hepsi birbirine karıştırılarak, namaz, oruç, abdest, camiye, kiliseye veya havraya gitmek, günah çıkartmak, yağmur duasına çıkmak vs. akla geliyor.
Neden din denilince akla hak, hukuk, adalet, işgaller, zulümler, tecavüzler, yoksulluk, yolsuzluk, sokak çocukları, özürlüler, açlar, susuzlar, giderek artan boşanmalar, dağılan aileler, işsizler, zam, zulüm, işkence, plansız şehirleşme, trafik, gecekondu, sanat, edebiyat, şiir, felsefe, müzik, sinema, tarih, tabiat, uygarlık vs. vs… gelmiyor.
İslam tek ve HAK din iken bütün iyilik ve güzellikleri Müslümanların yapması gerekmez mi?
Peki; bilim, teknoloji, sağlık, sanat, adalet ve insan haklarındaki güzellikleri niçin biz değil de Yahudi ve Hıristiyanlar yapıyor? Onlar birlik ve barış içinde çalışırken biz niçin sürekli birbirimizle uğraşıyoruz. Yoksa bizim dinimiz doğru din değil mi? Niçin her halimizle dinimizi yalanlıyoruz?
Neden bizim gibi ülkelerde siyasetin girdiği yerden akıl, mantık, basiret, feraset, ahlak, vicdan ve iman çıkıp gidiyor geriye sadece hırs, öfke, kin, nefret ve düşmanlık kalıyor!..
Din "insan için" gönderilmiştir! Dinidarlar ise insan "din için" gönderilmiştir zannediyorlar!
Din "insanı korumak ve mutlu etmek" için gönderilmişken dinidarlar neden "dini korumaya ve dini mutlu etmeye" çalışıyorlar!..
Şu ateşe dayanıklı kefen üreten din bezirganları neden üşüyen çocuklara sıcak tutan elbiseler üretemiyor?
Her gün onlarca cenazeye rağmen, sönen onca ocağa rağmen, dağlanan onca yüreğe rağmen bu kanın durması; huzur ve sükunetin gelmesi, barışın tesis edilmesi adına kendini bu dinin temsilcisi sanan ne Diyanet, ne herhangi bir cemaat, ne bu amaçla kurulan STK’lardan ve ne de herhangi bir tarikattan ses çıkmıyor.
“Gönül kazanma” dini İslam neden “haşlama ve dışlama” dinine dönüştürüldü!
“Gönül alması” gereken İslam korku saldı! Sevdirme dini “Haddini bildirme ve sindirme” dini oldu! “Sevgi gösterisi” olması gereken din “Gövde gösterisi” oldu.
Şeyhinin bir anda bir yerden diğer bir yere uçtuğunu aynı anda birkaç yerde olabileceğini söylüyorsun da, Hz. Muhammed (s.a.v) neden Mekke’den Medine’ye giderken mağarada üç gün saklandı bir yere uçamadı!?
Kuran denilince dinidarların aklına Allah'ın insanlığa mesajı ya da bize sunduğu hayat tarzı değil ölü kitabı, mezar kitabı, mevlit kitabı ya da dua kitabı akla geliyorsa!
Hatta Kur'an denilince akla ahenkli biçimde okunan ve mest olunan bir şiir veya şarkı akla geliyorsa! Kuran'ın ilahi bir mesaj ve yasa kitabı olduğunu bilen ilahiyatçılar ve tarikatlar ise O'nu uygulamaktan çok; O'nun üzerinden bir paye ve konum kazanma yoluna gitmişlerse!
Neticede on dört asırdan beri Kuran'ın ne olduğuna karar verememiş bir Müslümanlık, Yaratan'ı zerre kadar önemsemeyen O'na inanmayan ama inanıyormuş gibi yapan bir gruptan başka bir şey değilse!
Neden ve kimden şikayetçiyiz?
Evliyalar, ermişler vs… için anlatılan kerametlerin Kur’an’da anlatılan peygamber kıssalarının bilmem kaç katı olduğunu düşündünüz mü? Kalabalıklarıyla övünen bir “sürü” taraftarı var diye sevinen cemaatlerin ve tarikatların kan ağlayan İslam coğrafyasına koştuklarını gördünüz mü? Veya onları kurtarmaya gelen evliyaların neden hapishanelerde mahkum edilen ve tecavüze uğrayan Müslümanları kurtarmaya gitmiyorlar?
İslami zihin, bilgi ister, evrensel bakış ister, bağımsız düşünme yeteneği ister ve en önemlisi de biraz da bunları elde ettirecek akıl ister...
Ezberi olan, Bir fikre körü körüne bağlı olan, Geleneksel anlayışından ödün vermeye yanaşmayan, Geleceği yorumlamaktan korkan, Yaşadığı olumsuzlukların nedenini arama zahmetine girmeyen, Kendi öğretisinin dışında bir yorum getirenleri lanetleyen ve aşağılayan, öğretisindeki kusurları örtmek için bin bir bahane uydurmayı adet haline getirenlerin, "Her şeyimiz iyi de biz ve bizim gibi olanlar niye böyleyiz?" sorusunu kendine bir defa bile sormamış olanlar ve bu bağlamda neden-sonuç ilişkisini yaşam tarzı olarak benimseyemeyenler bu davetimizin muhatabı değillerdir.