Siyasetçi eleştiriye açık olmalıdır.

Bu dünyanın bütün demokratik ülkelerinde böyledir.

Ve hukuk emridir aynı zamanda…

Lakin, yargı siyasetin emrine girdiyse o başka…

Nitekim yargının siyasetin emrine girdiği ülkelerde çifte standart vardır.

Bir cümlenin hakaret olup olmadığı, söyleyene ve söylenene göre değişir.

Aynı cümleyi eğer muhalif söylediyse hakaret, muktedir yani iktidar mensubu söylediğinde ise eleştiri hakkı olur.

Tek bir örnek vereyim ve sorayım;

Bir ilimizde toplu açılış töreni var. Küçük bir çocuk habire muktedire sesleniyor, muktedir de alın şu çocuğu sahneye diyor.

Çocuk alınıyor, çocuğa mikrofon tutuluyor ve gaza gelen çocuk ana muhalefet lideri için ‘hain, o kim ki, oyunuzu buna verin’ türü sözler ediyor.

Sahnedekiler keyifli keyifli gülüyor.

O zaman da yazmış ve sormuştum;

Tersini düşünün. Muhalefet partilerinden birisinin sahnesine bir çocuk çıkarılsa ve bu çocuk muktedire ve partisine saydırsaydı ne olurdu?

Kıyamet kopardı değil mi, kıyamet…

Hani sürekli derler ya kendileri; nereden nereye?

Bakalım bu konuda nereden nereye gelmişiz.

Demirel seçim gezisindeyken kalabalığın önünde elinde Ecevit’in resmi olan bir çocuk görüyor. Çağırıyor yanına, konuşuyor. Çocuk Ecevit’e selam göndermek istiyor. Alıyor seçim otobüsünün üstüne çıkarıyor, poz veriyorlar.

Hadi şimdi, günümüze gelelim ve soralım; İktidar partisinin bir mitinginde, yaşı fark etmez birinin, elinde muhalif bir liderin posteri ile o kalabalığın içine girdiğini düşünün…

Bu vatandaşın kürsüye alınmasını da geçin, oradan sağ çıkma ihtimali var mı?

İşte gediğimiz nokta, maalesef bu…

Bir örnek daha; Yıl 1979, Demirel başbakan…

Manavgat’ta bir vatandaş, kahvehanede Demirel’e sövüp sayıyor.

Ortamdaki DYP seçmenleri şikayet edince vatandaş tutuklanıyor.

Demirel’in haberi bile yok.

Durumu, Avukatı Yaşar Topçu; “Vatandaşın biri kahvehanede size hakarette bulunmuş, galiz sözler söylemiş. Vatandaşı tutuklamışlar. Mahkeme şikâyetçi misiniz diye soruyor” deyince öğreniyor.

Demirel ne diyor peki?

“Bu hâkim ve savcı arkadaşlar bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Başbakana hakaret etti diye bir vatandaş tutuklanır mı yahu? Kim bilir adamı nasıl bunalttık ki, canını sıkmışız bize galiz küfürler etmiş. Git ve o vatandaşı hapisten çıkar.”

Ve dilenilen yapılıyor.

Hadi bir örnek daha…

Levent Kırca’nın ağzından dinleyelim;

“Demirel Başbakan. ‘Gereği Düşünüldü’ isimli bir müzikal oynuyoruz. Kar yağdı, çadır çöktü. Oyunlar durdu. Çadırı onarıp yeniden başlamam lazım. Ancak para gerekiyor.

Kredileri de bankalar bu kadar kolay vermiyor. Hatta hiç vermiyor.

Demirel'den randevu alıp bir bankadan kredi çekme konusunda yardım istedim.

‘Kredi çekersen ezilirsin, üzülürsün. Müsaade edersen bu parayı sana ben ödeyeyim. Geri vermene de gerek yok’ dedi.

Dedim ki, ‘Eğer darılmazsanız ben bu parayı sizden alamam. Ben sizinle aynı görüşte değilim. Üstelik böyle bir para, sizi eleştirmeme mani olur.’

Güldü… ‘Bugüne kadar oynadın. Yerin dibine soktun beni, sana mani mi olduk? Al parayı git gene oyna’ dedi.

Daha sonraki yıllarda, eşi Nazmiye Hanım'la gelip, bizzat onu eleştirdiğim oyunlarımı kahkahalar atarak izledi.

Açtığım tiyatroların açılışlarını yapıp, kurdelelerini kesti.

Farklı bir hoşgörüye sahipti.”

Bugün o hoşgörü yok.

Nereden nereye geldiğimizin en net fotoğraflarından birisi de bu işte…

Keşke bazı konularda 30 sene öncesi gibi olabilseydik!