İktidarın “Dış krizlerin etkisiyle yaşadığımız ekonomik sıkıntılar…” savunmasını artık ilkokul talebeleri bile yutmuyor.

Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dünyada artık palavraların da güncellenmesi gerekmez mi?

Nitekim vatandaş bir tıklama ile gerçek bilgiye ulaşıp sair ülkelerle ülkemizi kıyaslayabiliyor ve haliyle soruyor; Eğer bu yaşadığımız pandemi gerekçeli bir ekonomik kriz ise sair ülkeler neden kriz yaşamıyor. Pandemi hangi ülkelerde enflasyonu bizimki kadar patlattı? Sorun savaş ise Rusya ve Ukrayna’da enflasyon nasıl oluyor da yüzde 10’un altında?

Artık çocuklar bile biliyor ki bizim yaşadığımız kriz küresel falan değil, bize özel ve kriz tamamen yönetim sorunu…

Sanal alemde güzel bir soru dolaşıyor mesela: “Dünyada en çok çay tüketilen bir ülkede, üstelik özel şirketlerin kar ettikleri bir ülkede, Çaykur neden zarar ediyor?”

Hadi bakalım verin cevabını…

Bu da mı küresel etkilerin sonucu?

Bu da mı dış güçlerin oyunu?

Evet, Türkiye, kişi başı tüketimde yıllık üç kilo ile dünya birincisi ama Çaykur zarar ediyor. Bunun, yönetim zafiyeti dışında mantıklı bir izahı olabilir mi?

Çaykur, Varlık Fonu’na aktarıldı malumunuz.

O günden beri zarar ediyor.

Çaykur, 2017’de 267 milyon, 2018’de 657 milyon, 2019’da 635 milyon, 2020’de 547 milyon, 2021’de ise 503 milyon, 2022’de 2 milyar 838 milyon ve 2023’de 5 milyar 883 milyon lira zarar açıkladı.

Açıkladığı zarar kadar da bankalara borcu var.

Ha bu arada kritik bir soru daha; Şirket battıkça reklam gelirleri neden artıyor?

Yoksa, batma sebeplerinden birisi de bu reklam giderleri mi?

O paralar, sırf eş, dost, yandaş ve yandaş basın kazansın diye saçılıyor olabilir mi?

Görev zararı demişken kamu bankaları özelinde Ziraat Bankasını anmazsak olmaz.

Ziraat Bankası adı üstüne ziraatı yani tarım ve hayvancılığı finanse etmesi amacıyla kurulan bir banka.

Eğer bu manada görevini yapıyor olsaydı biz domatesi ve biberi bu kadar pahalı yemezdik.

Ziraat Bankası misyonunu ifa ediyor olsaydı, bu kadar tarım ve hayvancılık ürünü ithal etmek zorunda da kalmazdık.

Demek ki bankayı zarara uğratan çiftçiler ve çiftçilere verilen destekler değil.

E ne o zaman?

Bu sorunun cevabı bankanın nasıl yönetildiğinde aranmalı.

Bankanın, tahsil edemeyeceğini bile bile iktidar zorlaması ile kimlere kredi verdiğine bakmalı.

Bir de Çaykur olayında ki gibi reklam harcamalarına…

Evet, o devasa boyuttaki reklam harcamaları ile yandaş basın ihya ediliyor.

O zaman da insanın aklına şu geliyor; Bu bankanın misyonu yandaşları ihya etmek ve iktidarı desteklemek mi?

Öyle ya, en çok bankaların kar ettiği, özel bankaların adeta vergi şampiyonu olduğu bu ülkede benim bankam yani kamu bankası neden zarar ediyor?

Bakın Ozan Bingöl yeni açıkladı: “Bütçeden Ziraat Bankası’na bu yılın ilk on ayında 64,3 milyar liralık görev zararı ödendi. Bu tutar son 15 yılın toplam görev zararlarından bile daha fazla.”

Sadece Ziraat bankası mı?

Fatih Altaylı yazdı; “Kamu bankalarının yani Ziraat, Halk ve Vakıfbank’ın toplam reklam harcamaları 3,8 milyar TL.

Bu 6 milyar TL’ye yakın para kimlere dağıtılmış, hangi medya kuruluşları bundan ne kadar pay almış, bu para ile hangi iktidar destekçisi gazetecilerin maaşları ödenmiş, lüks makam araçlarının masrafları karşılanmış.

Kamu kontrolündeki sadece 4 kurumun reklam giderleri 10 milyar TL.

Buna yıllardır Türkiye’nin en büyük reklam vereni olan Turkcell’i de ekleyin.”

Bir de THY’yi örnek göstermiş Altaylı; THY elbette reklam yapacak, elbette ulusal veya uluslararası sponsorluklarla adını duyuracak fakat yine de hem halka açık hem de kamu kontrolündeki bir kurum olan THY’nin sadece bu yılın ilk 9 ayında 4 milyar 455 milyon TL’yi bulan dev reklam ve tanıtım harcamalarının dökümünü bilmek de hakkımız değil mi!

THY bu paraları hangi mecralara harcamış, bunlar hangi gazete ve televizyonlara gitti, bunun dökümü açıklanabilir mi!

Elbette belediyeler, konserlere birkaç milyon dolar harcadılarsa konuşacağız, inceleyeceğiz, eleştireceğiz.

Peki siz kamu şirketlerinin milyarlık reklam harcamalarının nereye gittiğini konuşup tartışabilecek misiniz!”

Cevabını hepimizin bildiği bir soru bu aslında, değil mi?