Ne zaman asgari ücret belirleme çalışmaları gündeme gelse, aklıma hep eskilerde kalmış bir şarkının sözleri gelir;

Beterin beteri var, haline şükret dostum!

Hükümetlerin ve işverenin asgari ücret belirleme stratejisi tam da budur.

Bir nevi açlık ve işsizlik tehdidiyle asgari ücret belirlemek…

Yani haline şükret ulan hiç değilse bir işin var, bu maaşı bulamayanlar da var,  Allah’tan belanı mı istiyorsun diyerek asgari ücret artış taleplerini reddetmek.

Bunu yaparken de kamuoyu oluşturmak maalesef ve başarılı da oluyorlar.

Özellikle iktidar yanlısı kamuoyu, asgari ücretin artması durumunda ekonominin çökeceğine inanıyor ve artış talep edenleri hainlikle suçlayabiliyorlar.

Bunlara boşuna iktidarın müsriflerini ve saray harcamalarını hatırlatmayın, onları itibarın artması olarak değerlendiriyorlar.

Neyse, Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısını 10 Aralık’ta yapacak.

Asgari ücret bugün net olarak 17 bin 2 lira.

Bu ücretin ne kadar artırılacağı, hükümet, işveren ve sendika temsilcilerinin görüşmeleri sonrasında belli olacak.

Toplantıda işçi temsilcileri geçinemiyoruz iddiasıyla ücret artışı  talep ederken, hükümet ve işveren temsilcileri; işsizlik bahanesi ile önemli olan ücret değil istihdamı muhafaza bahanesi ile direnecekler.

Baştan belirttiğimiz gibi emekçileri “önce işinizi kaybetmemeye bakın, çok işsiz var” mesajı ve “işsiz kalırsınız ha” tehdidiyle düşük bir asgari ücret artışına razı edecekler.

Doğrudur, ülkemizde işsizlik var.

Bir de başımızda, asgari ücretin bile çok çok altında çalışan ve çalışmaya hazır kaçak göçmen ve mülteciler eklenince, hükümetin ve işverenin, işçiyi “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” stratejisi kısmen de olsa tutacak demektir.

Ne kadar ilginç; Asgari ücret, adı üzerinde, bir kişinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür ve benzeri zorunlu ihtiyaçlarını günlük fiyatlarla karşılayabileceği en düşük ücret diye tanımlanıyor ama emekçinin ücreti buna göre değil de başka ve suni saiklere göre belirleniyor.

Buna bir de uydurma enflasyon oranının da ekleyince facia kaçınılmaz oluyor.

TÜRK-İŞ Konfederasyonu tarafından, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla 37 yıldır her ay düzenli olarak yapılan bu araştırmanın 2024 Kasım ayı sonucuna göre;

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 20.561 TL’ye yükselmiş.

Gıda harcaması ile giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 66.976 TL’ye yükselmiş.

Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 26.712,30 TL…

Demek ki bugünkü asgari ücret açlık sınırının altında...

TÜİK yıllık enflasyonu hiç de gerçekçi değil ama yüzde 48…

Dolayısıyla, hiç ama hiç değilse asgari ücret yüzde 48 zammı hak ediyor.

Geçtiğimiz yıl asgari ücret belirlendikten bugüne kadar yani yıllık gıda artışı yüzde 67 olmuş.

Yani bırakın yılların farkını sadece geçen yılın farkını kapatabilmek için bile asgari ücrete yüzde 67 zam gerekiyor.

Yeniden Değerlendirme Oranı yüzde 44 olarak açıklandı. Yani devlet kendi alacaklarına, sizden tahsil edeceklerine yüzde 49 zam yaptı.

Buna göre hesap edersek asgari ücret en az yüzde 49 olmalı.

Aslında asıl sorunumuz, asgari ücretin ortalama ücret haline getirilmesi…

Asgari veya minimum ücret adı üstüne yahu işe yeni başlayanlara, stajyerlere, acemilere, deneme süresinde olanlara verilecek ücreti ifade eder.

Bizde asgari ücret ortalama ücret haline geldi.

Avrupa'da asgari ücretli çalışan oranı şöyle; Romanya yüzde 2, Polonya yüzde 17, Bulgaristan yüzde 14, Litvanya yüzde 13, İrlanda yüzde 11, Hırvatistan yüzde 10, Almanya yüzde 6, Hollanda yüzde 3…

AB ortalaması yüzde 9 …

Türkiye’de ise asgari ücretle çalışan oranı yüzde 57…

Dolayısıyla asgari ücret belirlenirken, bunun artık bir asgari ücret olmadığı, ortalama ücret haline geldiği ve milyonları ilgilendirdiği unutulmamalı.

Dolayısıyla, en büyük işadamlarının vergi borcunu silen, birçok büyük inşaat ve tekstil şirketini yeni düzenlemelerle kurtaran hükümetin görevi, asgari ücreti insan onuruna yakışacak bir düzeye çıkarmaktır.

İşçileri, işsiz kalırsınız tehdidiyle daha aza razı etmek için çabalamak değil.