Normlara meydan okumaya cesaret edenler, adaletsizliklere karşı ayağa kalkıp mücadele edenler çoğu zaman kendilerini verdikleri mücadelenin ağırlığı altında kırılmış halde bulurlar.
Görünüşün ötesini gören düşünürler, her şeyin saçmalığı yüzünden deliliğe sürükleniyorlar.
Ve yine de, bu kaosun ortasında cahiller, geri kalanını tüketen mücadelelerden etkilenmeden, mutlu bir cehalet içinde gelişirler.
Bu, bilgelerin acı çektiği ve aptalların geliştiği bir dünya, acımasız bir ironi.
Varlık kuramında ben neyim?
Ben, yaşamını yitirmiş olan ve tüm araçlarla onu yerine geri getirmeye çalışan bir insanım.
Ben, bir bakıma, KENDİ YAŞAM GÜCÜMÜN KIŞKIRTICISIYIM...
Yaşamayı başaramadıysan, en azından ölümünü sanat eserine çevir, bir ihtimal güzelliklerle örülü ismin sonsuzlukta iz bırakabilir..
Hiçliğin içinde kaybolan zaman-mekanın ortasındaki minyatür bir gezegende, zeki formda evrimleşmiş ama zekasını duygularına suç ortağı kullanan ve vahşi tabiatını dizginlemek adı altında gizleyip süsleyen, ölümsüzlüğü ararken ürettiği inançları uğruna birbirini yok eden, biyolojik birer yaşam formuyuz..
Milyarlarca homosapiens içindeki bir çiftin üreme içgüdüsüyle hareket ettiği sıradan bir zevkin ortalama 70 yıllık mağduruyuz.
Çokta önemsememek gerekiyor yaşamı..
Arthur Schopenhauer’ın da söylediği gibi:
“Öldüğünde doğmadan önce ne isen o olacaksın.
İsmini hatırlayan son kişi öldüğünde hiç doğmamış olacaksın.”
İçime attığım herşeyin çılgınca dövüştüğü illegal bir savaş arensıydı sanki;
geçmişimin ölülerini kalbimin toplu mezarlarına gömdüğüm, nefesi daralan göğüs kafesim..
Kafamın içi ise yaşanılacak gibi değil,
sal mermini kanlı savaş arenamın şakak girişlerinden;
kaotik bilincim bir anda herşeyi mahvetmeye dünden meyilli, var sayalım ki bunu bıkkınlığımın son ilacı, bir nevi pasif ötenazi..
Çünkü artık mezarından şartlı tahliye ile salıverilmiş bir ceset gibi hissedebiliyorum yalnızca kendimi.
Sana bir sır vereyim mi?
Metaforize edilemeyen tüm bilinmezlerin, tek gerçekliği
"Ölüm!"
hepimiz, yalnızca onun için yaşıyoruz, sisifosvari bir direnişle paradoksa dönüşmüş sonumuza koşuyoruz.
Bir gün her birimizin infazı tek tek patlayacak,
ölümün karanlığı hepimizi teslim alacak.
Ve sayısız kez ağırlaştırılmış müebbetlik bir hiçliğe hapsolacağız,
Sonsuza dek...
Cehenneminin ortasındaki cennetine kavuşmak için koşarken hayatın karolu zemininde delicesine;
Kaderinde Sevdiğini yıkmak, düşmanını sevmeye prangalı oldun.
Artık Kendine bile nazlanıp ah edemeyeceğini anladığın o en karanlık zaman zarfının içindesin çocuk!
Ve kaybetsen bile kazanamayacaklar farkındasın
Varlığının gazabıyla şeytanı azapta kıvrandırıyorsun..
Tanrının yalnızlığına büründü kalabalıklar içinde; anlamı paradoksal bir ruhla gezinen, sonunu ışığa kurban etmiş kaotik varoluşun..
Dağınıklığını bile düzenden sayıp,
Yalnızca ölümün özgürlüğüne teslim olmanın ferahlığında huzur buluyorsun. Sanki soğuk bir morgda her sabah, kahkaha maskenle uyanıyor;
Yaşamıyorsun artık, sadece nefes alıyorsun.
Aydınlığa gebe karanlıkları, akasya ağacının köklerindeki sonsuzluk mezarına çekiyorsun....
"Bu hayatta cesurlar ö!ür, akıllılar delirir ve dünya mutlu aptallarla dolu kalır"
SEMİH ASLANLAR
Bu içeriğe tepkiniz
Yorumlar