Yarı yolda bırakanı bol oldu hayatımın,
Kimle yolun yarısına ulaşsam yeni bir duygu öğrendim.
Sonra başa döndüm, o duyguyla baş edebilmeyi öğrendim.
Sonra birisi ile güven yoluna seyahatimiz oldu;
Yolun yarısında, güvenin; pisliğe köküne kadar bulanmış bir bedenin namusundan daha tereddütlü olduğunu öğretti hayat...
Yolun başına döndüm.
Güvenin; en güvensiz yol olduğunu gördüm.
Onlarca duygunun yolculuğuna çıktım.
Defalarca kez yarı yolda bırakıldım.
Tekrar yolun başına döndüm, duygularım kan içindeydi.
Derin bir nefes aldım, bu sefer ki her zamankinden biraz daha fazla bildiğim bir yolculuktu ve mutluyum artık, çünkü; mutsuzluğa çoktan alıştım...
Her bitiş, yeni bir başlangıç ama her başlangıç yeni bitişlere gitmiyor mu ki...
Her yeni doğan bebekle, aslında ölümün de yeniden doğması gibi...
Ve tekrardan yeni başlangıçlara çıkan merdivenin basamaklarında yoruyorum şimdi kendimi, hislerimi, benliğimi, beni benimle boğuşmaktan bitkin düşen bedenimi...
Tırmanıyorum en tepesine kendi basamaklarımın, birden basamaklar bitiyor, en başa çakılıyorum.
Ve ben bunun adına hayat diyorum, sürekli kendimi tanımak için başa döndüğüm sıkıcı bir döngü sanki..
Bazen de Hiçliğin o muhteşem sessizliği ve huzuruna; damalı bir zeminde, delicesine koşturduğum yol gibi...
Hayat denen estetize edilmesi gereken bu saçmalıklar bütünü çok fazla sıkıcı, spekülatif düşlerim spazm geçiriyor, manevi bir mengene arasında kafama kısılmışım misali...
Peki alışmak aslında; hissizleşmeyi ve ölümü öğrenmek midir zamanla?