MÖ 4. yüzyılda yaşamış Aristophanes aşkı mitolojik bir efsaneyle açıklar: “İnsanlar yaratıldığında dört kollu, dört bacaklı, bir kafada iki ayrı yüze sahip, hermafrodit Hermes/Afrodit ve tek ruha sahip çok güçlü yaratıklarmış.
Kendi kendilerine yetebildikleri ve çok güçlü oldukları için her türlü taşkınlığı yapar, tanrıları onurlandırmayı ihmal ederlermiş.
Bir gün Baş Tanrı Zeus bu olanlara çok sinirlenmiş ve insanları ortadan ikiye bölmüş; bir taraf erkek, bir taraf kadın olmuş. İkiye bölünen parçalar o kadar korkmuşlar ki birbirlerine sarılmışlar.
Tanrılar bu işin böyle olmayacağını düşünüp, bedenleri bir çuvaldan yıldızları bırakır gibi karmakarışık bir düzen içinde uzayın sonsuzluğundaki dünyanın farklı yerlerine serpmişler. İşte o gün bugündür yarım olan parçalar, tamamlanmak için diğer yarılarını arar olmuşlar.
Bulduklarında tek bir ruh olup, tanrıların onları tekrar cennetine alması için…
Günümüzde “ Ruh Eşi ya da Ruh İkizi “ olarak bilinen kavram bu efsaneye dayanmaktadır.
Efsane böyle ama gerçekten insanların ruh ikizi var mıdır?
Bu soru tarih boyunca birçok medeniyet ve kültürde tartışılmış.
Gerçekliği konusunda elle tutulur bir bilgi yoksa da, içten içe herkes bir ruh eşi olduğuna inanır.
Eğer onlardan biri diğer yarısıyla, kendinin gerçek yarısıyla tanışırsa, bu çift kendini aşkın, dostluğun ve en derin yakınlığın büyüsü içinde kaybeder.
Bir daha asla, bir anlığına bile olsa, biri diğerinin gözünden ırak olamaz.
Platon