Her şeyi unutabilir misin?
Yaşadığın acıları, geçmişinde yaşadığın travmaları ya da değişmek istemeyen benliğini?
Boşa kürek çekiyorsun ve yürüdüğün yoldan, geriye doğru yürümeye çalışıyorsun usul usul.
Zaman sıkışıyor, dikkat et, patlamak üzeresin.
Anlamsız bir hayatın içindeki boş çığlıklarını artık yalnızlığından başkası duymayacak.
Saatin sesini dinle, gözlerinden akan o kini hisset.
Kendini fazla kaptırmadan yaşa ve öl.
Ölümün çaresini bulmaya çalışma, sonuçta kusurlu makineleriz; dipsiz bir kuyudan hayatı izleyen...
Egomuzu doyurmadan ölmeyi beceremeyenlerdeniz.
Ben mi?
Ben, koca bir hiçim!
Benliğinde beni yok say, sayabildiğin yere kadar.
Her şeyin boş ve anlamsızlığı arasında dolanan ve dualitenin karolu zemininde sarhoş bir yolcu gibi ilerleyen basit bir hiç.
Ayaklarım ağrıyor, bedenim tükeniyor, sonrası için ilerlemek bile istemiyor artık.
Ruhum morgda duran cesedin kendisi olmaya ısrarla hazır.
Kapalı kapılar arasına sızan ve dedikoduları dinleyen kulaklarım, sağır olmak için pasif ötenazimi son çare saydı.
Gözlerim hayatın boşluğu içinde duruyor, ağlıyor ama görmeyi bırakamıyor.
Boş cümleler, geçip giden kalabalık, geriye kalan uykusuz gecelerimin içinde hastalanan ruhumu tatmin etmeye çalışırken; sabahın kızıl tanında, güneşi getiren aidiyetini çağırıyor.
Şimdi beni, nerede duracağımı bilmeden yürüyorum sansan da; izin verdiğim yere kadar ve istediğim dozda aptalım, son nefeslerini kesene kadar bu hikayenin sonunda.
Çünkü geçmişimden kirli bir hatırayı sırtlanıp yürümek zorundayım, cehennemin ta kendisi olan bu dünyadaki yaşama devam!
Artık kaybetsem de kazanamayacaklar sonuçta!
Ben kaybolanım, hislerim köreliyor ve geriye boş ceset bırakacağım; hiçliğin huzurlu manzarasını izleyen yaşlı bir Akasya ağacının köklerinde; kadim dokunuşlarla, harf harf - hece hece, uyandırmayı beklerken sonsuzluğa.