Çok acımış ve geçmiş
Daha çok acımış ve daha çok geçmiş, o acının geçmesini hiç istememiş.
Bu geçerse daha büyüğü gelecek diye
Ama geçmiş
Düştüğünde daha güçlü kalkmış dizlerini ellerini kendi sarmış
Bazı şeyler konuşulmaz bilirsin bırak konuşmayı kimsenin okumadığı defterlere dahi yazılmaz, kadim medeniyetlerden kalmış bir sır misali...
Yaşadığı manevi acıyı tek bir cümle ile açıklıyordu kendine; “Eğer bitmiş bir şey sana acı veriyorsa, duyduğun acı o şeyin kendisinden değil; Verdiğin değerin ona değmemesindendir.”
Fiziki olmayan tepkiler nasıl fiziki acıdan daha fazla can yakıyordu anlam veremiyordu ama hiçbir şeyde anlam arayacak gücü de yoktu artık.
Bugünkü olduğu kişiyi o mu seçmişti?
Yoksa yaşadığı olayların şekillendirdiği bir karaktere mi bürünmüştü?
Kafasındaki olmak istediği “siyah giyimli, temiz eldivenli” benliğinden çok uzaktı yaşadığı karakteri, hep kavga halindeydiler; sonuçta kendisi lanetli bir jeopolitik konuma denk gelen varoluşun kirli bir sosyolojik eseriydi, hayatta kalmak için yapacağı hiçbir şey yoktu, kaderinin döngüsüne yenildi.
Birisiyle problem yaşadığınızda o kişi ile aranızı açarsınız, bir daha görüşmezsiniz ve problem ortadan kalkar ama bu öyle bir şey değildi ki, sürekli devam ediyordu bu kavga, sonuca varamıyordu.
Öldüremiyordu bir türlü kafasındaki olmak istediği temiz benliği.
Onu yaratan da aslında, yaşadığı bunca kaosun arasında kendisi değil miydi ki?
Onu yarattığı için kendine kızması saçmaydı. Kızması gereken tecrübelerinin sonucunda vardığı karakteriydi, kızması gereken onu olmadığı kişiye çeviren insanlardı! Aslında olmak istediği benliğini sevmesi gerekirdi...
Ve yaşadığı kusursuz buhran cehenneminde, bir gece yarısı ansızın “söküp attı göğsünden kalbini...”
Karanlığıyla baş başa kaldı.
Ve vazgeçti!
Sonra her şey çok değişti.
Neyse boşver şimdi...
-Peki ya neden?
Ne oldu?
Anlatsana baba!
+Nedenini ben de bilmiyorum...
-Anlat ne olur hadi ama gözlerinden anlıyorum, biliyorsun, anlat hadi!
+Gözü mözü boşver şimdi, her şeye rağmen “belki de o haklıydı” hadi uyu artık güzel çocuk, saat çok geç oldu, öğlen güneşi tepemizdeyken yola çıkacağız sonsuz doğuya doğru, akasyamızı sulayacağız.
Bazı şeyler konuşulmaz bilirsin.
Bırak konuşmayı, bazı şeyler kendinden başka kimsenin okumadığı defterlere dahi yazılmaz, bilirsin...