Aslında Suçlular, suçlu olduklarını gayet iyi biliyordu, çünkü bizi kendi korkularıyla korkutuyorlardı.

Henüz algılarını bile düzgünce kullanamayan yalana prangalı aptalların anlamsız kararlarıyla kilitlenen, mantığa aykırı bir çaresizliğin pençesindeydik...

Egolarına tapan, Hissiz ve takıntılı bir bunağın, kendini bile aşamayan monotonluk algısıyla kurulmuş sıkıcı bir hayalini yaşatıyor gibiydi sanki yaşam bize şimdilik;

anlamsız, ruhsuz, huzursuz, hırslı, mutsuz ve gergin...

Kafa kağıdıma isimleri, gölgeleri düşmüş;

umutlarımı katleden kandan ve candan bağlı olduğum katillerimin.

Bedenimi ur bahçesine çeviren geçmiş yaşanmışlığımın esaretindeyim, bu; adiliğin kara düzen karantinasında yaşamayı başarı sayan şereften yoksunların en güzel cinayet eseri.

Ön sıfatı kötü yollardan geçmiş isimlerinin, yol süprüntüsü yaşam hikayeleri....

Adiliğin empatisiyle var olmaya  çalışmak, yaşarken gördüğüm bir kabus gibi sanki.

Onlarla savaşmak, onlar gibi sıfatsızlık gerekiyor; vicdandan mahrum, tek taraflı yalandan bir adalet temelli.

Ne elem bir sınav ki bu bilemedim; bütün şıkları yanlış

ve mülakatının mükafatı;

öz hakkından mahrumiyetti...

Bu işten temizlenmek için soyadı değişikliği gerekli, geleceğimi katletti adına aile denilen o ganimet avcısı akbaba cemiyeti...

Her Aile kutsal değildir.

Buna benim ailem de dahil, yaşadığımı bilirim.

Obsesif bir bunakla sabit fikirli bir aptalın iğrenç düzeninde kendini bile yönetmeliği hayatta, karar yetkili aptalların iki dudakları arasında ömrümü katlettim ve kendimi kanser ettim....

Çocukluğumu katleden sözde ana baba ve gençliğimi öldüren tek kârî yağlı kapıda köpeklenmek olan, oğlunun babasına düşman sözde karım.

Üçü birden kansere yolladı ve ne yazık ki nüfus cüzdanımda kazılı en büyük hasımlarımın ya adı ya sanı.

Yarın ölsem bugünden sebebimdir kendileri, isterim ki hiçbiri cenazem de bile var olmasın

Bugün-dün-yarın yaptıkları haksızlık ve yanlışlarla en büyük engelim olmasalardı, çok daha mutlu bir hayatım vardı.

Her Aile kutsal değildir.

Buna benim ailem de dahil, yaşadığımı bilirim.

Obsesif bir bunakla sabit fikirli bir aptalın iğrenç düzeninde kendini bile yönetmeliği hayatta, karar yetkili aptalların iki dudakları arasında ömrümü katlettim ve kendimi kanser ettim....

Çocukluğumu katleden sözde ana baba ve gençliğimi öldüren tek kârî yağlı kapıda köpeklenmek olan, oğlunun babasına düşman sözde karım.

Üçü birden kansere yolladı ve ne yazık ki nüfus cüzdanımda kazılı en büyük hasımlarımın ya adı ya sanı.

Yarın ölsem bugünden sebebimdir kendileri, isterim ki hiçbiri cenazem de bile var olmasın

Bugün-dun-yarın yaptıkları haksızlık ve yanlışlarla en büyük engelim olmasalardı, çok daha mutlu bir hayatım vardı.

Tekrardan aynı şartlarda yaşamaktansa, yetimhanede ki masum çocuğun kaderine razıydım; bu yüzdendir ki; çocukların güzel geleceği uğruna ömrünü yakmaya kalktım.

Hayatımdan çaldılar yaşadıkça ölmeyi anladım.

Kısacası toplumda çoğu aile psikolojik açıdan toxictir ve genellikle hırs, ego, yönetme içgüdüsü ve bencillik enkazlarını büyüyene kadar çocuğunun üzerine bırakır.

Klasik koşullandırmayla insan eğitimini başarı sayar.

İstedikleri gibi biri olmadığında da ilgiden mahrum bırakırlar.

Çıkmaz sokağa bırakıp,  ayakkabısız koş diyecek kadar da aşağılıktır

Toplumun temeli falan da değildir aslında aile.

Bu sadece geleneksel bir dayatmadır.

Toplumun temeli; herkes için adalet olgusu üzerine inşaa edilmiş koşullarda özgürlük ve eşitliktir.

Öyle ki sosyal, düzendeki adaletsizlik suçu doğurur.

Çocuklarına

imkanda, eylemde ve duyguda eşit pay verememiş aileler de gelecekte toplumun yeni anarşistlerini doğurur.

Sevgi cümleleri ile büyütülen bir çocukla, toxic eylemler ve sözlerle büyütülen bir çocuktan aynı karakterde insan olmasını bekleyemezsiniz.

Kısacası Ne ekersen, onu biçersiniz insan hayati oyun değil, ertelemeye gelmez, anlık yaşanır.

Ertelenen tüm değerler, bir gün başımıza dolaşır...