Arada bir hatırla(t)makta fayda var!

Bir başkasının yaptığı namussuzluktan neden ben utanacağım?

Kara paraya haysiyetini satan, Şeref yoksunu gundi kelin şamkat soylu kabilesinin isiminin günahını sırtlanmayı çoktan bıraktım.

Bedenime kanserler yayan, senelerce(2015-2023)benim rızam olmadan

‘nikahlı kızını’ sessizce ‘kocasının evinden’ alıp’ en yakın paralı çevrelerinin çocuklarına’ paslayan, Lut kavminin kopyası, Ailece k*hpelerin” suratları bile kızarmazken, ben nedn kötü anılayım?

Peki ya, Böyle bir”serefsizliği’sinsice benliğinde kabul edip baş tacı eden, k*hpece aileler?

“En nihayetinde; bu adilerin, yıkık yaşantılarının düzen matematiğinde; kusursuz mühendislikle işlenmiş bir karaktersizliğin getirdiği f*hişeliklerle övünen nursuz bir şamkat’ın sünepelik bilinciyle düşünülmüş ince kötülük hesaplamaları var.”

“Saldım en nihayetinde karanlıkara; yediği kaba pisleyen ‘yağlı kapı köpeğini,’ ‘kemiğine koşar’sahip dinlemeden;

iyi bilirim pis geçmişini, elimden geçti karanlığın; cinsi cibiliyeti bozuk, paraya salyalar saçan kuduz enceği.”

Öyleyse Ben, kirlenmiş artıklarımla yetinmeyi başarı sayan, taburcu ettiklerime hasta olmuş. namusuza yoldaş, şerefi cüzdanında yamyamlarla aynı kulvarda da olmam

Paraları pulları da yetmiyor basit karakterlerini saklamaya; geçmiş kulübesine zincirle bağlı, ırzı bozuk ortam kaşarı,  yağlı kapı köpeği, yarı dullarıyla övüyorlar yıllardır fıtratı domuzların k*hpe kabilesi sonucta

O kolpa’dan dik duruşları giren kazıktan.

Ailece, adapsiz bir düzenin aç itini gelin benimsemişler.

Köpek ettiklerimin köpeği olmuşlar.

Ömürlerince kuracakları hayallerdeki imzama bakıp; sahibinden temiz kullanılmış ama kendini pisliğe bulamış, ikinci el ve özü bozuk bir yaşanmışlığa mahkûm kalacaklar.

Ölünecek haldeler ama gülüyorlar.

O gülen maskelerinin ardında; içten içe kendi gerçeklerine ağlayan koca bir ahmak var

Benimse aklıma geldikçe yüzümde;

“vasata mahkum auralarında f*hişeliğin metafiziği bulunan, adamın olmadığı yerlerde yalakalarına adam rolü yapan, bu namus fukarası basit düzenin, kapma tohumu ahmaklarına karşı;

onların ne mal olduklarını bilmenin getirdiği gerçek bir kahkaha var.

Ne yani?

Savaşı ve bitmeyen kaosu, bencil ve basit egonla durdurabileceğini sana düşündüren o küçük aklının esirisin.

Sonunu gördün, anladın ve yaptın.

Şimdi de; Günahlarını boynuna asıp gezerken özgürlük mü istiyorsun?

Balondan egonun özüne bir bak; Neden savaştığını bilmiyorsun ve karakterinden de boş bir inancın var.

Sen, dişiliğini kişiliksizle yoğurup, tek sermayen olan bedenini, adiliğin düzenine feda etmiş, demagojik kurnazliklarla geçinen, menfaatin yalakası, umut avcısı

basit bir parazitsin;

Geçmişin ve geleceğin bu.

kendi yansımana bir bak!

Hiç doymaz, tükenir ve tüketirsin daima.

Adaptan mahrum çiğ süt emmislerin kurdugu sahte Düzeni sağlayan ve seni de kraliçe ilan edenlere karşı gelemiyor hiçbir zaman o asalak ruhun.

Sen, haddinden de basit bir insanken, onlar; güya güçleriyle her yerde olmaya çalışıp; şatafata tapan ama basiti baş tacı yapan ahmaklar aslında artık herkesin gözünde.

Gülerler, ağlarlar, ölseler bile onlardan çok var ve arkalarında bıraktıkları güzel anılardan çok, ön sıfatı kötü yollardan geçmiş analarıyla anılacaklar.

Herkes doğar, ölür ve döngünün içinde devam eder, hatıralar kalır dilden dile arkalarında, sonsuzluğa uzanan zamanda.

Veba gibiler, her yere ve hedef tanımadan saldırırlar unutma!

Katliam başladı ve artık durduramazsın, sanki; asırlardır kan ve öfke düzeninin içinde ölmeyi bekliyor kendi cennetine ulaşmak için içimdeki savaşçı.

Sesin kısık, biraz bağır ki; insanlık seni duyamaz yoksa.

Sen de öleceksin ve o kötü ruhunu izlerken gözyaşlarına hakim olamayacaklar birgun, sünepelikle geçen yaşamında altı-üstü kirli bedeninle kesesi geniş birilerinin hayatına yamanmaktan başka hiçbir başarı elde edilmemiş kötü sıfatlarla anılan,  koca bir k*hpelik abidesinden ibaret olduğunu anla o silik ömrünün.

Ben mi?

En Baştan kaybedenim, becerebilirsen beni belleğinde ve yaşamında yok say.

Her şeyden nefret eden ve ölümünün tarihini bekleyen, ruhunu bedbin paradoklara feda etmiş, kendini tanımaya çalışan bir abdalım.

Beni yaşama bağlayan kandan parçam için geri döndüm!

Ve ruhuma yara verenlerin ruhlarına savaş açtım var say; aşılmaz vadileri aşıp geldikten sonra; içindeki anka kuşunu küllerinden doğurarak.

“Ah! ben çok pişmanım”lı ağlamalarınızın temelinde aslında;

“Tüh! Çevirdiğim tezgah patladı”nın derin üzüntüsü var.

Boşuna masallar anlatmayın!

Silin şu timsah gözyaşlarınızı da;

Vaktiyle kirli düzeniniz bozulmasın diye çatır çatır düzdüğünüz hayatların üzerinizde ahı düşmüş, o ne olacak bana biraz onu anlatın?

Nefsinize bahaneler uydurup, kör vicdanlarınızı akladığınız o adi zamanlarda ne yaşandı?

Kaç yalanınız patladı da; insan artığı karakterinizle, insanı oynadınız?

yanlışa ayan beyan doğrularınızla, menfaatinize göre şekillenmiş vicdanlarınızla, fıtrat-ı lûtlar arasında birbirinizi  hak’ladınız.

Size sorsak haklıydınız da; ben yine canım elimde kaldırımlarda kan kusmaktaydım.

Ne diyordu Charles Bukowski:

“Bazı hayatlar harcanmak için yaratılmış” sizde güzel harcadınız. Nasıl da dolu ise artık hayatım, senelerce yaşamımdan çaldınız.

Ama bitiremediniz, ortada kaldınız!

Bana sadakatten bahsetme!

Halen daha adıma pislik katanların en hayati sırlarını astarı delik ceplerimde saklıyorum!

Üstümde hiçbir şey yok, ne varsa kafamda;

beynimin müphem koridorlarında saklı, atmosferi zehirli ve karanlık gizlerle kaplı, aydınlığa hasret koca bir dünya taşıyorum!

Bir yanda merhamet,

Bir yanda intikam.

Merhamette intikam, İntikamda merhamet gizlenmiş, tersine çakılı çiviler gibi.

Hiç olmak bir nihilizm değil ki.

Her mefhumu terk ediş, bir öncekini hiç eder.

Ama icat edilesi ne varsa, O da hiçlikten değil miydi.?

Hiç idik varız zannediyoruz, varız zannını da hiç etmek bu.

“Hiç”i hiç bilmiyoruz ve bilemeyeceğizde...

Sadece sanrısal kanılarımız var sonsuzluğa dair elimizde, hepsi bu.

Işık

karanlığın olmadığı yerde nasıl parlar?

Peki karanlık, ışığı hiç görmeden nasıl idrak edilir?

Karanlığın ışığa, ışığın karanlığa ihtiyacı var,

anlamın kökeni ikili.

Önce ölüm vardı, sonra hayat ve sonra yine ölüm,

belki de sonrasında başka bir hayat, yada kısır döngü misali tekrarlanan, aynı filmi sürekli başa saran bir sarmal.

Hayat bu,  zamanın sonsuz döngüsünde olanı öğretene kadar acıtarak yaşatan.

Gördüğümüz her rüyadan mutlu uyanacağımızı mı sanıyorduk?

Gelecek zamanın içindeki bilinmezlik, kâbusunu sahnelerken:

Hayat ninnisiyle mışıl mışıl uyutur.

Bilemezsin.

#durakuray

#hiciv