İktidar gücüne en çok da din adamlarının taptığı ve halkı bu konuda yönlendirdiği ve hatta ahkam kesip iktidara tabi olmayanları dışladıkları bir dönem yaşıyoruz.

Sorsan Müslümanız ama alakası yok!

Sorsan Hanefi Mezhebindeniz ama yine alakası yok.

Çünkü bugün yaşadıklarımızın İslam ile de mezhebimiz ile de alakası yok.

Bu tavır ne İslami ne Muhammedi ne de Hanefi bir tavır…

Bunu en iyi bilmesi gerekenler de din adamları ve Diyanet’in başı oysa…

Bazen diyorum İmamı Azam Ebu Hanife’yi hiç mi okumadılar. Ya da okudular da işlerine mi gelmedi?

Malumunuzdur mezhep önderimiz Ebu Hanife, siyasi alanda İslam’ın emir, hüküm ve ilkelerinin terk edilmeye, saltanatın ve Arap ırkçılığının güçlenmeye, nepotizm ve yozlaşmanın yayıldığı bir dönemde yaşadı.

İslam toplumuna hükmeden idareciler ama Allah’ın hükümlerinden ve adaletli yönetimden uzaklaşan, bunu örtbas etmek için ise gözle görülür ibadet ve ritüellere vurguyu arttıranların, alimleri kendi zalim yönetimlerini meşru göstermek ve halk tabanında itibar ve onay elde etmek için bir araç olarak kullanmalarına isyan etti.

Hiçbir idari ve siyasi görevi kabul etmedi, iktidarların dini kullanarak otoritelerini sürdürme oyunlarına alet olmadı.

Yaşanan bu ilkesizliğine karşı ulemanın bağımsız ve onurlu duruşunu korudu, despotizme boyun eğmeyerek, ferdi bir mücadele verdi.

Ebu Hanife, Emevi ve Abbasi döneminin ‘sivil itaatsizlik’ eylemini başlatan, ilmi ve malı ile destekleyen ve bunu canı ile ödeyen bir din adamıydı.

Şimdikiler yani O’nun yolundan gittiğini, O’nun mezhebine bağlı olduğunu beyan edip O’nun gibi yaşamayanlara bir katkı sunacağına pek ihtimal vermem ama en azından şimdikilere tabi olanlar, kime tabi olduklarını beki anlarlar umuduyla yazıyorum bunları…

Malumunuz, hapiste iken çorbasına zehir katıldı ve zehirlenerek şehit edildi, İmamı Azam…

Zehirlendiğini anlayınca, kendisinden geriye zindandaki öğrencilerine yazdırdığı meşhur vasiyetnameyi sevenlerine bıraktı.

Aktaralım ki belki bir Müslüman’ın aydınlanmasına katkımız olur.

Ebu Hanife’nin, “Beni gasp edilmemiş bir toprağa gömün” cümlesiyle başlayan vasiyeti şudur;

Arap olmayan Müslümanların, anadilleri ile ibadet etmeleri meşrudur.

-Bir insanının Mümin olduğunu ibadeti belirlemez.

-Kimin cennete veya cehenneme gideceğini Allah'tan başka hiç kimse bilemez.

-Beşeri ilişkilerde dindarlık ölçü değildir.

-Namaz kıldırdığı için para almak helal değildir.

- İmana dair son sözü Allah söyler.

-Din için toprak gasp etmek meşru değildir.

- Evlenme ve eş seçme hakkı kadının kendisine aittir.

-Arapça kutsal dil değildir, kutsal olan anlamdır.

-Allah'ın elçileri, Allah'ın kitabına aykırı konuşmazlar.

- Kur’an’a ve akla aykırı rivayetler, kaynağı ne olursa olsun reddedilir.

- İslam'da evliya diye bir sınıf yoktur, Müminler Allah'ın evliyasıdır (dostudur).

- Cinayetin cezası, Mümin ve kafir için aynıdır.

-Haram para ile hasenat (hayır)yapılmaz.

-Zulüm yapan idareciye hediye verilmez, hediyesi alınmaz.

- İyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak farzdır.

- İslam akıl ve vahiy dinidir. Aklı olmayanın dini de yoktur…

Kaynak (Prof. Muhammed Ebu Zehra/ Ebu Hanife).

Şimdi, İmamı Azam Ebu Hanife'nin bu vasiyetine istinaden;

O’nun görüşlerine inanan, onun kurduğu itikadi, ameli ve ahlaki değerlere göre dini hayatını düzenleme iddiasında olan Müslümanlar olarak, hayatımızı, yaşadıklarımızı, yöneticilerimizi ve yönetim şeklimizi, yöneticilerimizin halk ve kamuyla ve kamu malıyla ilişkilerini, kamu malını harcama biçimlerini, savurganlıklarını, şatafatlarını, hak-hukuk-adalet anlayışlarını ve hatta halka hitap şekillerini bile değerlendirmemiz gerekmiyor mu sizce de?

Benim ki sadece bir hatırlatma, tavsiye, gerisi sizin bileceğiniz iş!

DİN NEDİR? NE DEĞİLDİR?

Sosyal medyada rastladım, müellifi belli değil ama okunası bir paylaşımı da aktarayım;

Din kesinlikle afyon değildir; fakat en kaliteli afyon dinden yapılır.

Din kesinlikle şarap değildir; fakat en çok din ile sarhoş ederler.

Din kesinlikle uyandırmak içindir; fakat en çok din ile uyuturlar.

Din kesinlikle ayıltmak içindir; fakat en çok din ile bayıltırlar.

Din kesinlikle uyarmak içindir; fakat en çok din ile uyuştururlar.

Din kesinlikle harekete geçirmek içindir; fakat en çok din ile felç ederler.

Din kesinlikle yaşatmak içindir; fakat en çok din adına öldürürler.

Din kesinlikle güzeldir; fakat en çok çirkinliği din adına yaparlar.

Din kesinlikle sorunun ve sorgulamanın dostudur; fakat soruların, sorgulamanın celladı olarak en çok dini kullanırlar.

Din kesinlikle özgürlüktür; fakat en çok din adına tutsak ederler.

Din kesinlikle selamdır, selamettir, huzurdur, umuttur; fakat en çok din adına savaştırırlar, din adına daraltırlar, din adına korkuturlar, din adına hayalleri paramparça ederler.

Din kesinlikle adalettir; fakat en çok din adına zulmederler.

Din kesinlikle güzel ahlaktır; fakat en büyük ahlaksızlıkları dindarlık kisvesi altında işlerler.

Din kesinlikle adam olmayı, şahsiyet olmayı emreder; fakat en çok din ile sürüleştirirler.

Din kesinlikle erdemdir, nezakettir, nezahettir; fakat en çok din ile yozlaştırırlar, din ile kabalaştırırlar, din ile çirkefleştirirler.

Din kesinlikle aydınlıktır; fakat en koyu karanlığı din ile kurarlar.

Din kesinlikle hizipleşmeyi yasaklar; fakat en çok din adına hizipleştirirler.

Din kesinlikle aklı önceler; fakat en çok din ile delirirler, en çok din adına meczup olurlar.