Sıradan bir kaybeden değilim ki ben, kendi ölümünü sahesere çevirenlerden.

Görmüyor musun?

Senin mutluluk dediğin o sanrıların kafasına, benim gerçeklik dediğim tanrı sıkıyor!

Üstelik hayat bunu suçta saymıyor...

Birgün bir bakıyorsun tüm çabalarının sonunda elde ettiklerine;

yumrukladığın duvarlardan morarmış eller ve gözaltıları, yorgun düşmüş yarı ölü bir beden.

Astarı para tutmayan delik cebinde birikmiş

bolca yalnızlık, yanılgı ve yenilgi..

insanların, yol karardığında mevsim bile dinlemeden kalın paltolarını giyip, üç demeden seni terketmeleri kalmış sana ve birde eşyaları kırık dökük bir odada düşünürken,

"artık ben varım, seni asla bırakmayacağım" diyenlerden oluşmuş, anısı acı veren, koleksiyonu gereksiz birçok hatıra...

Ölü bir Umut ve zayıf bir inanç.

Sonra Tüm bunları düşünen beynini yavaşlatmanın bir yolunu bulup, ayık kafayla çekilmediğinin farkındalığıyla var oluyorsun  hayatta...

Yaşamak değil ama bu, var olmak sadece...

Katlanabildiğin yere kadar o da...

İçine attığım herkesin çılgınca dövüştüğü Kanlı bir Savaş arenası sanki göğüs kafesim.

İçimde katliam var, ölüyor anısı acı veren insanların kalbime sızı veren kara sezgileri

ve gömüyorum tek tek

kalbimdeki toplu mezarlara her birine besledigim güzel hisleri..

Günler, aylar, belki de yıllarca düşündüğün; içten içe var olduğunu hissettiğin o acıyı, gece boyu güneşin doğuşunu beklerken küllüğe mahkum ettiğim o çiviler anlar anca, kaotik yok oluşunun huzurunda...

İçime attığım herşeyin çılgınca dövüştüğü illegal bir savaş arensıydı sanki;

geçmişimin ölülerini kalbimin toplu mezarlarına gömdüğüm, nefesi daralan göğüs kafesim..

Kafamın içi ise yaşanılacak gibi değil,

salmak istedim defalarca şu mermimi kanlı savaş arenamın şakak girişlerinden;

kaotik bilincim bir anda herşeyi mahvetmeye dünden meyilli, var sayalım ki bunu bıkkınlığımın son ilacı, bir nevi  pasif ötenazi..

Çünkü artık mezarından şartlı tahliye ile salıverilmiş bir ceset gibi hissedebiliyorum yalnızca kendimi.

Sana bir sır vereyim mi?

Metaforize edilemeyen tüm bilinmezlerin, tek gerçekliği

"Ölüm!"

hepimiz, yalnızca onun için yaşıyoruz, sisifosvari bir direnişle paradoksa dönüşmüş sonumuza koşuyoruz.

Bir gün her birimizin infazı tek tek patlayacak,

ölümün karanlığı hepimizi teslim alacak.

Ve sayısız kez ağırlaştırılmış müebbetlik bir hiçliğe hapsolacağız,

Sonsuza dek...