Sinan Ateş cinayeti, cinayet anlamında belki ilkti ama başta gazeteciler olmak üzere muhaliflere yapılan organize saldırıların sayısı hayli fazla…

Onlarca muhalif saldırıya uğradı, öldüresiye dövüldü…

İddia edildiği gibi, ittifak ortaklığına zeval gelmesin diye, sebebi, planlayıcısı, azmettiricisi herkesin malumu olan bu organize olayların üzerine gidilmedi.

Sinan Ateş cinayetinin geldiği nokta ve yaşanan infial sebebiyle mi yoksa iktidarın büyük ortağının bu saldırıları küçük ortağını terbiye aracı olarak kullanması mı etkili oldu bilinmez ama Yavuz Selim Demirağ’a yapılan organize saldırının sonuçlanan davası, yıllar sonra da ilk kez ‘bir nebze olsun adalet kısmen de olsa yerini buldu’ dedirtti bizlere…

Devamı da gelir inşallah ki adalete olan inancımız ve güvencimiz artsın.

Bu davayla ilgili, benzeri davaların müdavimi olan sevgili Müyesser yıldız ablamızın görüşleri önemli.

Dava biter bitmez yazdı. Pek çok yönüyle ve içeriğiyle Sinan Ateş cinayetine benzediğini, okuyunca göreceksiniz:

“Yavuz Selim Demirağ, karakola 100 metre mesafede 7 kişilik Ülkücü bir grubun saldırısına uğradı. Polis 21 dakika sonra geldi. Çevredeki onlarca güvenlik kamerası kaydı toplanmadı. Savcı, 3.5 yıl iddianame yazmadı. Avukatın bulduğu tek kamera kaydını savcı izlemedi. Saldırganları getiren aracın MHP İl Başkanının şirketinin aracı olduğunu savcı kayda geçirmedi.

Derken aradan zaman geçti, konjonktür değişti, davayı harlamak AKP'nin işine gelir oldu.

Bir anda iddianame çıktı, olayı "basit yaralamaya" olarak ele alan savcı fikrini değiştirdi. Sanıklar "kasten yaralama ve tehditten" 9'ar yıl hapis cezası aldılar.

15 Temmuz da böyle. Kendini yırtsan yaprak kıpırdamaz, konjonktür hazretleri değişince her şey bir anda açığa çıkar.

Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın önceki celsesinde esas hakkındaki mütalaasını açıklayan Savcı, sanıklar Ali Adanur, Adem Çoban, Orhan Çoban, Adem Yavuz, Emrah Yavuz, Necmettin İnan ve Furkan Çelik’in kasten yaralama ve tehdit suçlarından cezalandırılmasını istemişti.

Davanın bugünkü 6’ncı ve son celsesinde Savcı mütalaasını tekrarlarken sanıklar ve katılan Yavuz Selim Demirağ ile avukatlarının mütalaaya karşı savunmaları alındı.

Bir El Devreye Girdi”

Sözlerine, “Öldü diye bırakıldığım saldırının üzerinden tam 5 yıl 1 ay 1 gün geçti” ifadeleriyle başlayan Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ özetle şunları söyledi:

3.5 yıl boyunca ilgili savcılık iddianameyi yazamadı. Kamuoyu baskısı, gazeteci meslektaşlarım ve bazı siyasilerin olayı gündemde tutması ile iddianame lütfen yazıldı. Soruşturma dosyasının 3.5 yıl bekletilmesinin elbette siyasi etkileri vardır. Ancak beni en çok üzen mafyanın da etkilerini hatırlatmak zorundayım. Bu dosya sıradan bir ağır yaralama ya da öldürmeye teşebbüs davası değildir. Öldürülmek üzere saldırıya uğradığım evim Yenimahalle Polis Merkezi’ne 100 metre mesafenin altında olduğu halde polis olay yerine 21 dakika sonra geldi. Yol güzergâhında yüzlerce güvenlik kamerası olduğu halde hiçbiri incelenmedi. Dosyadaki tek güvenlik kamera görüntüleri de ailemin gayretleri ile temin edildi ve ne yazık ki, soruşturmayı yürüten savcılık tarafından izlenmedi bile. Bir ‘el’ bu olayın ‘basit yaralama vakası’ işlemine tabi tutulması için devreye girdi. Çünkü artık saldırıyı düzenleyenlerin kullandığı aracın plakası ortaya çıkmış, aracın sahibi şirket belli olmuştu. Olay aslında ortadadır. Söz konusu şirket bir siyasi partinin il başkanının hissedarlığındadır. Ölümden tesadüfen kurtulduğum saldırıdan sonra hastane odasında TV kanallarına, ‘Bu olaylar cezasızlıkla devam ederse, korkarım silahlı saldırıların yolunu açabilir.’ demiştim. Nitekim sopalı, demir çubuklu, bıçaklı saldırılar devam etti. Mersin’de Çağrı Üner’e saldırdılar. O da koruma amaçlı silahına sarılmak zorunda kaldı. Derken Ankara’da Başkent’in göbeğinde siyasal bir cinayet işlendi. Sinan Ateş cinayeti ile bu dosyanın da ilintisi vardır. Bana saldıracak cahil gençleri bulamayınca taşeron olarak Ankara gece alemlerinin mafyası Ayhan Bora Kaplan’ın elemanlarını kiralayanlar, Sinan Ateş için de İstanbul Maltepe’de Gümüşsuyu çetesini buldular.”

Demirağ’ın avukatı Erhan Tokatlı da, “Sanıkların Yavuz Selim Demirağ’la hiçbir yakınlık veya husumetlerinin olmaması, aklımıza planlı bir azmettirme suçunun işlendiğini getiriyor. Sanıkların, olayın trafikte yaşanan tartışmadan kaynaklandığı iddiası görüntülerle uyuşmuyor. Her bir sanığın hareketlerine tek tek baktığımızda son derece profesyonelce davrandıkları, organize oldukları görülüyor.” diyerek sanıkların işlediği suçun yaralama değil öldürmeye teşebbüs olduğunu, bu suçtan cezalandırılmaları gerektiğini kaydetti.

Mahkeme oybirliğiyle sanıkları “kasten yaralama ve tehdit” suçlarından 9’ar yıl hapis cezasına çarptırdı.”

Bir nebze adalet sağlandı derken kastım şu;

Evet olayın sanıkları hak ettikleri cezayı aldılar. Onlar aldılar ama yine emir verenler ve azmettirenler yırttı.

Bakalım Sinan Ateş cinayetinde de böyle mi olacak? Kuklalar cezalandırılırken yine kuklacılar görmezden mi gelinecek?

Göreceğiz…