Resmi tatili devam ediyor olsa da bayram bitti.
Yıllardır bayram mesajı atmam, sosyal medyada paylaşmam, beni anlamazlar ve kırılırlar gerekçesiyle aramak zorunda olduğum büyükler dışında hiç kimseyi aramam.
Arayıp soranlara da zoraki karşılık veririm o kadar…
Çünkü uzun zamandır bayram, benim için öylesine bir bayramdır.
Çoğumuz için de öyle olduğunu biliyorum.
Kimine göre ekonomik sebepler, kimine göre ailevi, kimine göre kaybettiği yakınları, kimine göre yaşanılan mağduriyet… hasılı bayramı yaşamayan milyonlarca insan ve herkesin kendine göre bir sebebi var.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, bu manada yüreğimin sesi, hislerimin tercümanı oldu adeta;
“Siz bu bayram, babaların başını öne eğdiniz beyler!
Siz milletimizin bayram neşesini bile elinden aldınız.
Bırakın tatil yapmasını memleketine gitmesini bile; aile mezarlığına gidip bir tas su dökmesine, bir Fatiha okumasına bile mâni oldunuz.
Vallahi yatacak yeriniz yok!”
Gerçekten de iktidarın ve icraatlarının bayramı zehir ettiği o kadar çok insan var ki…
Haliyle o hayatı zehir edilenleri görmezden gelip bayram havasına girmek çok zor.
Hayatı zehir edilenlerden, binlerce örnekten bir tanesi de Ayşe Ateş mesela…
Ve çocukları…
Sosyal medyada merhum Sinan Ateş’in boynu bükük yetimlerinin resmini görüp bu bayramdan keyif almak mümkün mü?
Darbe iddiası ile müebbet hapse mahkum olan kursiyer teğmenlerin örnek annesi, Nisan başından itibaren yanında ileri derecede engelli kızı ile Adalet Bakanlığı önünde evladı için adalet nöbeti tutan annenin yüzü gülmedikçe, bayram yapmak mümkün mü?
Dediğim gibi örnek o kadar çok ki…
Sebep olanlara ‘yatacak yeriniz yok’ diyen Dervişoğlu sonuna kadar haklı…
Sinan Ateş demişken, yüreğimin yağlarını eriten olaylar da oldu.
Azmini ve mücadelesini hayranlıkla izlediğim Ayşe Ateş, cinayeti azmettirenlere karşı gerçekleştirdiği şanlı mücadelesine, efsane bir ‘kapak’ ilave etti ki yazmazsam olmaz.
Akit Gazetesi yazarı Ali İhsan Karahasanoğlu, ‘Sinan Ateş’in eşi, HDP ile hatta Kandil ile ne zaman görüşecek!’ başlıklı bir yazı ile zırvalarına bir yenisini daha ekledi.
Yazısını not edip, hesaplaşmayı bayramdan sonraya ertelemiştim ki gerek kalmadı.
Merhumun eşi Ayşe Ateş’in bu yazara yaptığı kapağı paylaşayım yeter;
“Sayın Ali İhsan Karahasanoğlu, pek hâkim olmadığınız dosya hakkında size birkaç bilgi verip yazınızdaki eksikleri gidermek isterim. Öncelikle, “tetikçiyi Ankara’ya getirene kadar, hatta İstanbul’a geri götürene kadar hepsi içeride.” demişsiniz. Fakat tetikçinin taşındığı 06 AT 5021 plakalı tahsisli araçtan bahsetmemişsiniz. Belki de bu detayı size söylememişlerdir. Sonra şöyle devam etmişsiniz: “Kim bilir belki de cinayetin gerçek azmettiricileri, bu olay üzerinden oluşturacakları algı operasyonlarını yürütmek için, bugün yaşadığımız gelişmeleri de önceden planlamışlar, yazmışlardır.” Ancak hemen ardından -kendi kendinizi yalanlamak pahasına- azmettiricinin belli olduğunu bizim hayalî bir azmettirici ürettiğimizi söylemişsiniz. Ben kocama karşı gerçekleştirilen bu menfur cinayetin azmettiricilerinin kimler olduğunu savcılıkla da kamuoyuyla da paylaştım. Siz duymamışsınız. Dosyası ayrılan 17 kişiye bakın. İsimlerini orada bulabilirsiniz. Soruyorum size Ali İhsan Karahasanoğlu: Tolgahan Demirbaş nasıl bir azmettiricidir ki –yine iddianamedeki delillere dayanarak konuşuyorum- Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’dan bu alçak suikastin hazırlık aşamasında Sinan Ateş hakkında bilgi toplaması için sürekli talimat alıyor. Yazınızın devamında elimizde bir belge olmadığını ima etmiş, eğer elimizde bir belge varsa neden savcılığa vermediğimizi sorgulamışsınız. Burada da bilgisizliğiniz ön plana çıkmış. Çünkü biz dosyadaki delillerin, ifadelerin neden iddianameye girmediğini, 17 kişinin soruşturmasının hangi sebeple bu iddianameden ayrıldığını, bütün delillerin niçin tek bir çatı altında toplanmadığını, bütün şüphelilerin hangi maksatla aynı iddianamede ele alınmadığını sorguluyoruz. Yani deliller zaten savcılıkta var. Anlayacağınız o ki çoktan çözülmüş bir cinayet, bir karanlık el tarafından sürüncemede bırakılarak zaman kazanılmaya çalışılıyor. “Ardından acılı eş, Ülkücü düşmanlarına ziyaretlerde bulunuyor onlarla görüşmeler yapıyor.” sözlerinizin Sayın Cumhurbaşkanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef almadığını varsayıyor, buna ilişkin bir yorum yapmıyorum. Ama size şunu sormadan da geçemiyorum: Ne yapayım. Bir baş sağlığı dilemeyenlerin, kocamı katledenlerin kapısına mı gideyim. Ki siz de yazınızda, şu anda tutuklu bulunan Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcılarının, MHP yöneticisinin, MHP milletvekili adayının hükmünü “bu suça karışanların hepsi içeride” diyerek vermişsiniz. Kaleme aldığınız yazıda kendinizle sürekli çelişmiş, bir satır önce söylediğinizi bir satır sonra yalanlamışsınız. Bunun sebebinin olay hakkında bilgi sahibi olmamanız olduğunu düşünüyorum. Keşke bu alçak suikastin öncesine ve sonrasına ilişkin biraz daha bilgi toplayıp yazınızı öyle kaleme alsaydınız. Bu sizin için daha doğru, daha hakkaniyetli olurdu. Yazınızı da şu şekilde noktalamışsınız: “Bu CHP, bu Cumhuriyet gazetesi, bu Birgün gazetesi… Sinan Ateş’in acılı eşinin sözlerini manşete taşıyorlarsa. Acılı eş kendisine sormalı: “Ben nerede hata yapıyorum” Hayır, ben şunu soruyorum: Sinan’ın ömrünü verdiği davayı güden medya kuruluşları neden bu alçak suikastin aydınlanması için çaba harcamıyor. Neden Sinan, hiç öldürülmemiş gibi davranıyor. Yazdıklarımı okumayı bitirdiyseniz size bu ısmarlama yazıyı her kim kaleme aldırdıysa siz de ona bir ayva ısmarlayın. Damağı tadına alışsın.”
Yüreğine sağlık Ayşe Ateş…