Türkiye, bildiğimiz kadarıyla bir demokratik hukuk devletidir.

Demokratik hukuk devletlerinde kuvvetler ayrılığı vardır. Yasama, yürütme ve yargı.

Bunlar birbirinden bağımsız olarak, birbirini denetler.

Bir de dördüncü kuvvet dediğimiz basın vardır. O da kamu adına, halk adına bir nevi denetleme görevi görür.

Demokratik hukuk devletlerinde parlamentonun görevi yasa yapmak, yasaların işleyişini takip etmek ve yürütme yani iktidarı denetlemektir.

Son yıllarda bu iş böyle olmuyor maalesef…

TBMM, yani milletvekilleri sadece kanun yapıyor ama uygulanıp uygulanmadığına bakamıyor, yürütmeye müdahale ve denetim görevini yerine getiremiyor.

Ülkemizde her biri ayrı muamma bir takım önemli olaylar yaşandı.

Oysa demokratik hukuk devlerinde muamma olmaz, her şey şeffaf ve halkın anlayacağı bir hale getirilir.

Aksi halde vatandaşın kafası karışır, bu muammalardan iktidarın nemalandığını düşünmeye başlar, iktidara ve demokrasiye olan inancı sarsılır.

Çok önemli olaylar oluyor, gerçekten önemli…

Haliyle muhalefet araştırılması istemiyle Meclis’e önerge sunuyor ama MHP ve AKP oylarıyla reddediliyor.

Bugüne kadar verilen ve reddedilen araştırma konularına bakıyorsunuz, iktidar diline doluyor ama sadece onun dediği kadarını bilmemiz ve onun dediğine inanmamız isteniyor.

İktidarın el birliğiyle ret ettiği önemli konu ve olayları hatırlatayım; Paralel yapının incelenmesi, siyasi ayağının araştırılması.

Yüzlerce insanın öldüğü IŞİD saldırıları, Çorlu tren kazası, Kadın cinayetleri, Çocuk istismarı, Orman yangınları, Kaz dağlarındaki altın arama faaliyetleri, Ekonomik kriz ve sonuçları, Yolsuzluklar, İnsan hak ve ihlalleri, Yargı, güvenlik, TSK, istihbarat, gizli dinleme, şantaj, tehdit ve provokasyonlar, İŞİD’in Türkiye’deki faaliyetleri, Bonzai ile mücadele, Sentetik uyuşturucuların imalatı, dağıtımı, satışına ilişkin süreçlerin belirlenmesi ve önlenmesi, İŞİD’in Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirdiği ve 45 kişinin yaşamını yitirdiği saldırı, Terör saldırılarına zemin oluşturan yanlış politikaların tespit edilmesi ve terör saldırılarının önlenememesinin nedenlerinin araştırılması, Terör örgütleriyle mücadelede yaşanan idari, istihbari ve güvenlik sorunlarının tespiti, ihtiyaçlarının belirlenmesi, zafiyetlerin giderilmesi, Karaman’da Ensar Vakfı’na bağlı evlerde gerçekleşen 45 çocuğa tecavüz skandalı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde, bir doktora öğrencisinin silahlı saldırısı sonucu aralarında dekan yardımcısının da bulunduğu dört öğretim görevlisi hayatını kaybetmesi, Askeri kışlalarda yemeklerden zehirlenme vakaları, Bireysel silahlanmanın boyutları, Vergi cennetlerinde hesabı olanların tespiti, Çanakkale Atikhisar Su Havzasında maden şirketleri eli ile yaşanan ağaç ve doğa katliamı, Çiftlik Bank vurgunu, Ekonomik kriz ve işsizliğin yol açtığı intihar girişimleri, Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT) sorunları. Sayıştay raporlarında, kayyum atanan belediyelerin milyarlarca borcu, belediye giderlerinin bütçe gelirlerinden fazla olması, nakit yetersizliği gibi usulsüzlükler, 11 yaşındaki katledilen Rabia Naz Vatan’ın ölümü, Olası depremlere karşı bina onarım ve güçlendirme çalışmaları, Fındık üreticilerinin sorunları, Koronavirüsüne dair alınan tedbirlerin yeterli olup olmadığı, Serik Belediyesi’ndeki “500 bin liralık rüşvet olayı…

Bütün bu olaylarla ilgili muhalefet elinden geleni yapıyor mu? Yapıyor.

Nedir o görev? TBMM’ye taşımak, gündeme getirmek, soru önergesi vermek, araştırma komisyonu talep etmek vesaire…

Muhalefet bütün bunları harfiyen yerine getiriyor.

Burada sorun bir muhatabın bulunmaması, iddialara karşılık hem siyasi hem hukuki bir sorumlu merci bulunmaması yani sorumluların kulağının üstüne yatması…

Bu ülkede güçler ayrılığı diye bir şey kaymadı malumunuz, bütün yetki ve bütün güç tek adamda toplandı. Dolayısıyla muhalefeti eleştirirken biraz insaflı olmak gerekiyor. Muhalefetin mücadele edeceği bir alan ve halkın derdini ileteceği, çözüm isteyeceği bir kurum kaldı mı bu ülkede?

Şu ucube ve sözde Türk tipi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile iktidara ve iktidar erkini elinde bulunduranlara orantısız ve keyfi güç kullanma ortamı yaratıldı adeta.

Bunu sadece tepede değil kendi çevremizde de yaşıyoruz. Etrafımızda gücü tekelleştiren ve hesap vermeyen; dahası her türlü hukuk dışı saldırganlığı kendine hak gören otoriterler kaynıyor.

İşin en kötüsü de otoriterlik ikliminin cezasızlık ile birleşmesi…

Öyle değil mi? Sizce bu ülkede hukuksuzluğun, yolsuzluğun, haksızlığın hesabını sorabilecek tek bir merci kaldı mı?