Hani, iş için başvuranlara mülakatta 2+2 kaç eder diye sorulmuş da ‘siz kaç çıkmasını isterseniz o eder efendim’ diyeni işe almışlar ya, bizim ülkemizde de, siz kaç çıkmasını istersiniz efendim diyeni TUİK Başkanı, Merkez Bankası Başkanı, Maliye Bakanı yaptılar.
Bunun son örneği de ‘siz kaç çıkmasını istersiniz efendim’ diyerek, vaka sayılarını -sözde ulusal çıkarlar bahanesiyle- gizleyen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca…
Nihayet gerçeği olmasa da gerçeğe yakınını açıklamasıyla birlikte, Avrupa’nın en iyisi, dünyanın parmakla gösterilen ülkesiyken bir anda Avrupa’da birinci, dünyada beşinci sıraya yerleştik.
Peki, ne oldu da gerçekle yüzleştirildik?
Hep şu CeHaPe zihniyeti ve türevleri yüzünden!
Gerçeğin gizlendiğini, Başta muhalefet olmak üzere Belediye Başkanları, Sağlık sendikaları ve Türk Tabipler Birliği aylardır söylüyordu.
Onlar söyledikçe iktidar ve iktidar yancıları öfkeleniyor, tehditler savruluyordu.
Gerçeklerin dile getirilmesini seslerini yükselterek engelleyebileceklerini sandılar ama gerçeklerin er veya geç ortaya çıkma huyunun olduğunu unuttular.
Şimdi diyorlar ki; “Salgınla mücadelede devletimiz, halkının sağlığı kadar ulusal çıkarlarını da korumaktadır.”
Ulusal çıkarlardan kastın ekonomi olduğu aşikar…
Peki, gizlediğinize değdi mi yani ekonomi düzeldi mi?
Hayır! Aksine dolar 8.5 TL'ye çıktı.
Vatandaş evde aç kalmak veya sokakta virüse yakalanmak arasında bir tercihe mecbur edildi.
Daha kötüsü, Türkiye'nin uluslararası itibarı sarsıldı. Almanya, Dünya Sağlık Örgütü'ndeki (DSÖ) standartlara aykırı bilgi paylaştığı için Türkiye'ye nota verdi.
İngiltere, Türkiye'den gelenlere iki hafta karantina şartı getirdi.
Şimdi bu fiyaskoyu ‘ulusal çıkar’ hamasetiyle örtmeye çalışıyorlar.
Bir ülkede vaka sayısının gizlenmesi kime ne fayda sağlar?
Ha, şöyle olur; Vatandaş rahat hareket eder, eve kapanmaz, gezer-tozar, alışveriş yapar, sosyal yaşantısına tam gaz devam eder, iç ve dış turizm aksamaz böylece ekonomi canlı kalır, hükümet de salgından dolayı kesenin ağzını açmamış olur, öyle mi?
Aynen öyle oldu…
Ama bu arada, rahatlığımızdan dolayı salgın yayıldı.
Tehdit küçümsenince toplumun davranışları değişmedi uzun süre…
Ama şimdi bakıyorum da vatandaş işin ciddiyetini anlamış ve davranışlarını değiştirmeye başlamış.
Demek ki eğer mevzu sağlıksa gizlemenin anlamı yoktu ama mevzu başkaydı. Haliyle başka mecralara kaydık.
Düzeler mi? Düzelir…
Ama şeffaf olunmalı.
Vaka sayıları illere, ilçelere hatta mahallelere kadar isim isim verilmeli, ki herkes tedbirini ona göre alsın. Malumunuz biz Türkler gözümüzle görmedikçe hiçbir şeyden korkmaz, görmediklerimizi takmayız.
Salgının başından beri verilerin illere ve daha küçük yerleşim birimlerine göre verilseydi vatandaş bu kadar rahat hareket etmez, tedbirini alırdı.
Ama gizlediler.
Gizlediler çünkü çuval küçülünce mızrağı sığdırmak daha güç olur diye düşündüler.
Bugüne kadar, Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyelerine ve birçok uzmanın, sağlık meslek örgütlerinin, hatta yerel yöneticilerin ısrarlı taleplerine rağmen bu sayıların gizlenmesi hiç kimseye yarar sağlamadı, zararı da cabası…
Murat Yetkin, Peki, neden şimdi? Erdoğan hükümeti korona gerçeğine neden daha önce, yaz aylarında ortalık alev alev yanmaya başlamışken değil de şimdi teslim oldu, diye soruyor.
Ve ekliyor;
“Bakan Koca, itiraf gibi açıklamalarında korona yayılmasının Kurban Bayramı (31 Temmuz-3 Ağustos) sonrasında hızlandığını söyledi. Hükümet bütün uyarılara rağmen, kendisi de turizm şirketleri sahibi olan Turizm Bakanı Mehmet Ersoy’un ve inşaat-AVM lobisinin özel çabalarıyla “her şey serbest” moduna geçmişti.
Ama yayılmadaki bütün suç maske takmayı ihmal eden vatandaştaydı.
Erdoğan için de önemli olan dükkanların açık tutulmasıydı. Böylece ticaret odalarının, turizm dernek ve birliklerinin başkanları, üyelerine “İşte bastırdık, Cumhurbaşkanımız açık tutuyor” diyebiliyordu. Erdoğan dükkân kapatan, sokağa çıkma yasağı koyan lider olmayacaktı.
Ama dükkanlar siftahsız kapanmaya başladıktan sonra ve esnaf hükümetten para yardımı istemeye başladıktan sonra işin rengi değişti. Nitekim İstanbul’da esnaf dernekleri, eğer işçiler gibi tartaklanarak dağıtılmazsa, 27 Kasım’da taleplerini dile getirecek bir mitinge hazırlanıyor.
Şimdi Erdoğan hükümeti esnafın, tüccarın ve küçük sanayicinin gözünü, gerçek tabloyu açıklamak zorunda kalma pahasına korkutarak “tam kapanma” uygulamasına geçmenin psikolojik zeminini hazırlamaya çalışıyor.”
Görelim Mevla neyler…