Dün, siyaseti dizayn eden ama siyasetle alakası olmayan bir cinayet dosyası dedik.

Evet, bu cinayet dosyası siyaseti dizayn ediyor ama iddianameye bakarsanız siyasi hiçbir yönü yok. Organize de değil, onca insan ki içlerinde resmi görevliler de var, sanki okey oynamak için bir araya gelmişler!

Sinan Ateş’i siyasi saiklerle değil, kişisel husumet sebebiyle öldürmüşler! Yerseniz…

16 ay sonra ancak ortaya çıkmış ve üzerinden iki seçimin geçmesi beklenmiş iddianame üzerinden dağıtılacak adalete güvenmemizi istiyorlar.

Gözden çıkardıkları tetikçi dahil 22 şüphelinin cezalandırılmasıyla yetinmemizi istiyorlar.

Dün değindik;

İddianamede Sinan Ateş’in kim olduğu bile belirtilmiyor. Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı olduğu gizleniyor.

İddianamede, Ateş’in niçin öldürüldüğü yazmıyor.

İddianameye göre ortada bir örgüt de yok. ‘Toplu suç’ var ne demekse…

Sanıkların bir örgüt oluşturmamış toplu suç için buluşmuşlar.

Ancak cinayeti hangi amaç doğrultusunda işledikleri belli değil.

Suikastın siyasi bağlantıları ve azmettiriciler özenle saklanmış.

Bugün yeni ilaveler yapalım;

İddianamede, bu cinayetle bağlantılı olan hatta devamı niteliğindeki Mersin’de yaşanan olaya hiçbir atıf yapılmamış, görmezden gelinmiş.

Suikasttan dokuz ay önce Sinan Ateş’in yakın arkadaşı olan eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel, Adana ve Ankara’dan gönderilen bir grup ülkücünün saldırısına uğradı.

Ünel’e saldırı ve Ateş suikasti bağlantılı ama iddianame oralı bile olmamış.

İddianamede bir çakarlı araçtan söz ediliyor, Mobese kayıtlarında attığı her adım yazıyor.

Ama her nedense bu aracın plakası ve kimin üzerine kayıtlı olduğu belirtilmiyor.

İsmail Saymaz ısrarla soruyor;

“Çakarlı siyah Audi PTS’lere girdiği, çorbacının ve benzinliğin kameralarına yansıdığı halde iddianamede plakası yazılmıyor. Aracın kime ait olduğu açıklanmıyor.

Ya ‘çakarlı siyah Audi’nin kime ait olduğu sorulmamış...

Ya da sorulmuş ama verdikleri yanıt iddianameye konmamış!

Araç iki ülkücüye ait olmadığına göre kimindir?

Aklıma şu ihtimaller geliyor:

1- Milletvekili dokunulmazlığına haiz bir araç olabilir. Çünkü Demirbaş’ın eski MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un da kaldığı evde gözaltına alındığı iddia ediliyor. Kılavuz’un adı iddianamede geçmiyor.

2- Bir kamu kurumuna ait olabilir. Tetikçi Özyağcı, suikast için İstanbul’dan Ankara’ya iki özel harekat polisinin eskortluğunda götürülmüştü. 

3- MHP’ye ya da Ülkü Ocakları’na tahsisli araç olabilir. 

Sanıklar arasında, Sinan Ateş suikastini sekiz ay soruşturduktan sonra tutuklanan Ankara Emniyeti Cinayet Büro Amiri Mustafa Ensar Aykal da var.

Aykal, ifadesinde, tüm delilleri kendisini topladığını belirterek, “Demirbaş’ın yakalanması ve telefonuna el konulmasında görevimin gereğini yerine getirdim” diyor.

Aykal’ın avukatı Aziz Bingöl’ü aradım.

“Çakarlı siyah Audi araştırıldı mı?” diye sordum.

Şöyle yanıt verdi:

“Plakayı öğrendiler. Aracın kime ait olduğunu tespit ettiler ve savcıya bildirdiler.”

Buna rağmen savcılık iddianamede aracı tarif etmekle yetinip plakasını saklıyor.    

Niçin?

Aracın sahibi kim?

Plakası kimin üzerine kayıtlı?

Bu sorunun yanıtı bizi, iddianamede karartılan siyasi bağlantılara ve kayrılan faillere bir adım daha yaklaştırabilir.”

Hasılı, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmış bir ülkücünün katili olan tertipçileri, bu cinayet emrini veren kişi veya kişileri, azmettiricileri örtmek istiyorlar.

İnsan olarak bunu kabul etmek mümkün değildir.

Başbuğun son ocak genel başkanı Azmi Karamahmutoğlu’nun ifadesiyle; cinayetin politik bir şantaj ve tehdit unsuru olarak kullanılmasına, cinayetin, MHP ve Ocak üzerinde Demokles’in Kılıcı gibi sallandırılmasına, muhataplarının yani eline ülkücü kanı bulaşmış olanların politik rehin olarak tutulmasına da bir Ülkücü olarak rıza göstermemiz mümkün değildir.

Ülkücülük MHP’de olur diyerek bizi dışlayanlar, bu cinayetin hem siyasetin dizaynında kullanılıyor olması hem de yarın MHP ve Ülkü Ocaklarının kapatılmasına gerekçe teşkil etme ihtimali bile, sizi de ürkütmüyor mu?