Sevgili okurlar,
Bir kent gazetesi yazarı olarak, "elbette ulusal meselelere yer vermemizi " yadırgayanlar olabilir?..
Takdir edersiniz ki, "ülkedeki gelişmeler, kent olaylarının önünde ise, bu olaylara yer vermeniz" kaçınılmazdır..
Kısaca, "zirvede esen rüzgarların, dal budak kırdığı, önüne geleni devirdiği iklim şartlarından söz etmemek, görmedim, duymadım, işitmedim" denilen," o üç maymunu oynamaya kalkmak" bizlere yakışmaz!?
Zira, "gazetecinin, bir yazarın görevi, okurunu, insanını bilgilendirmek ve haberdar etmekten öte " nedir ki?
Gazeteci, haberdar ettiği gibi bilgilendirir de..
Bir yazar, "olayları derinlemesine, özgür iradesi ile olduğu kadar, tarafsız bir gözle, kamu yararına analiz eder", paylaşır..
GAZETECİLİK ETİK KURALLARI?
Tüm dünyada, "gazetecilik etik kuralları" bellidir..
"Evrensel değerler bağlamında, gazetecilerin görev yapmalarını, devletler, hükümetler kolaylaştırmakla" mükelleftir..
Bu konuda, yasalar açık ve nettir..
Üzülerek ifade edelim ki, "demokratik sorunlu ülkelerde, gazetecilerin, yukarıda belirttiğimiz şartlar altında, mesleklerinin gereğini, yerine getirdiklerini" söyleyemeyiz?
Avrupa Birliği(AB) ile NATO Genel Merkezi'nin bulunduğu Brüksel'de, binlerce gazeteci meslektaşlarımız ile birlikte görev yaptım..
Yukarıda söylediğim gibi, "demokrasi ile sorunu olan ülkelerden gelen gazeteci meslektaşlarımızın, ürkek, çekingen, silik, pasif durumları" gözlerimizden kaçmazdı..
"Korku ve endişe ile mesleklerinin gereğini yerine getirmek, mevcut rejim aleyhine, yanlış bir şey söylememek için, kılı kırk yardıklarına", şahit olurduk!..
Aynı durumların, ülkemde yaşanır olması, bizleri derinden sarsıyor ve bu durumlara, bir anlam veremiyorum..
HALKIN GAZETECİLERİ?
Yazıyı hazırladığım saatlerde, "haber bültenlerinde, yorum ve analiz programlarında, Halk TV çalışanı meslektaşlarımız Serhan Asker, Barış Pehlivan ile Seda Selek'in gözaltına alınması haberi", beni derinden sarstı ve bu satırları karalamama neden oldu..
Gerçekten Halkın gazetecileri gözaltındaydı!..
Bu gelişmeleri yakından takip eden, aile bireylerimin tepkisi de, beni bir hayli üzdü?..
"Baba bırak artık, Türkiye'de gazetecilik yapılacak halde değil! Başına bir şey gelir?"
Öyle ya, "meslektaşlarımızın başına gelenler", Belçika'da olmalarına rağmen, aile bireylerimi bile ürkütmüştü!?..
Kalemi teslim mi etmeliyim, toprağa mı gömmeliyim?
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın!
Meslek aşkı bu ya, başka ne denir?
NEYİ YAZMALIYIZ, NEYİ YAZMAMALIYIZ?
Evet, "Bolu Kartalkaya'daki Grand Otel'de hayatlarını kaybeden, 78 Vatandaşımızın, bir ihmal sonucu yandığını" yazmamalıyız?
Suçluları, deşifre etmemeliyiz?
Neyi yazmalı, neyi yazmamalıyız bu hengamede?
Bu konuda sorumlu, hele suçlu hiç aramamalıyız?
Yat, sağırkulak üzerine!..
Kapat gözlerini?
Arıların vızıldamasını, kelebeklerin uçuşunu, kuşların göçünü yaz usta!..
Penguenler dizi, dizi..
Sevsinler sizi?
Yetmedi?
Üstüne de, bir türkü tuttur!?
"Hakikat peşinde koşar, yanarım!"
"İktidarmış, muhalefetmiş, adaymış, milletvekili, belediye başkanı, helede parti lideri..", adlarını bile ağzına alma?
Vay be!
Gele, gele, buraya mı geldik?
12 EYLÜL DARBE YILLARI?
Türkiye'de, "12 Eylül Darbesi" olmuş!..
Gazeteler, yakın takipte ve denetimde..
Sevgili merhum gazeteci meslektaşlarım Semih Köprülü, Hüseyin Komite, Nejdet Güngörsün ve diğer arkadaşlarla "Sakarya Gazetesinin sayfalarını" hazırlıyoruz, manşet önemli ya, "gazeteyi, her hazırlık sonrası Tümen'e götürüp kontrolden geçirmemiz, baskı için onay almamız", ne zorumuza giderdi, ne?
İnanız ki, "o yıllar bile, bu kadar ailem, arkadaşlarım, dostlarım, meslektaşlarım", tedirgin değildi?
Yeni yetme çocukların bile, dilinde?..
"Silivri zindanları, soğuktur!"
Vay be!
Nereden, nereye?
BRÜKSEL-SAKARYA GİTMELERİ?
"Brüksel-Sakarya gidip gelmelerimde", hep,"o korku" içimde saklı!
Bu korkular içinde olup, "Avrupa'da yaşayanlarımızın, memlekete gitmek bile, istemediklerini", bizzat bilenlerdenim..
Suçları, ne mi?
"Vatanı, Bayrağı, bu aziz, yüce Milleti", çok sevmek!
Bu yolda, ne yapmış olabilirler?
Mevcut iktidarı eleştirmek mi?
Bilemiyorum, ama mağdurlar çok!
Ama, "burada dozu kaçırıp, işi hakarete götürenleri savunacak" değiliz..
Oldum, olası," hakarete, sinkaflı sözlerle, sataşmalara, kaba kuvvete, silaha, kutuplaşmaya, siyasal fanatizme, radikalizme,.." hep karşıyım..
ÖLÇÜMÜ, HADDİMİ BİLİRİM!
1974 Yılından bu yana gazetecilik mesleği içindeyim..
Eğitimci, yanımız da var..
"Kimsenin hakkını, hukukunu gözardı edecek bir tıynette" olmadım, olmam!..
"Sezar'ın hakkını, Sezar'a, haklının hakkını, haklıya vermeyi" ilke edinirim..
Boyumu aşan işlere, burun sokmam!..
Ölçümü, haddimi bilirim!..
Büyüğüme, küçüğümü saygıda kusur etmem!..
Ama, "hakkım, hukukum söz konusu olunca", kimseyi de sırtıma bindirmem!..
Peki, olup bitenler?
ÖZGÜR BASIN?
Ülkeden, "ne kadar uzak olsak bile, bu gelişmeler, uygulamalar, psikolojik operasyonlar, itibarsızlaştırmalar, korkutmalar, sindirmeler, yıldırmalar, üzer, sarsar" bizi!
"Özgür basın anlayışının olmadığı, sorgulayan, araştıran gazeteciliğin yapılamadığı, meslektaşlarımızın huzur ve güven içinde çalıştıklarını" söyleyebilir miyiz?
Elbette, "sadece gazetecilerin değil, kimsenin suç işleme özgürlüğü" yoktur!..
Ama, "elmalar ile armutları karıştırmamak", esas olmalıdır!
Türkiye ve meslektaşlarımız, bunu hak etmiyor!
İnşallah, "daha güzel sabahlara uyanır, gecelerimiz korkusuz, renkli rüyalara" vesile olur!
Şafak vakti, gece yarası kapılarımız çalınmaz..
Böyle bir Türkiye, özlemimizdir..
"Mutlu, güzel yarınlara", hep beraber yürürüz!
Yusuf Cinal yazıyor/ 30 Ocak 2025