BİR Kızılderili ve Hint atasözü şöyle der: “Eğer bir kimse oturduğu koltuktan kalkmak istemiyorsa, kesin altını pisletmiştir…”
Hafız Esad’la birlikte, oğlu Beşşar Esad’ın yaklaşık 55-60 yıl diktatörlükle yönettiği Suriye’deki durum tam da bu sözle ifade edilebilir.
Suriye’deki muhalif güçlerin kısa süren hareketiyle tüm kalelerin bir bir aşıldığı Suriye’de, Esad’ın zulmü, yaptıkları, zalimlikleri ve Hitler benzeri uygulamaları da gün yüzüne çıkmaya başladı.
İşte, başkent Şam’ın 30 kilometre kuzeyindeki Sednaya Hapishanesi bunlardan sadece biri.
İçinde Türklerin de bulunduğu hapishane meğerse tam bir işkence yeri imiş… Üç katı yerin altında olmak üzere 6 katlı bu hapishane, yaklaşık 2 kilometre karelik bir alana kurulmuş…
Yerleşim bölgesinin uzağındaki bu bölgede kuş uçurtulmuyordu. Taş ve tel duvarlarla çevrili olan Sednaya Hapishanesi’nin dili olsa da, yapılan işkenceleri bir anlatsa…
İNSANLARIN AKIL SAĞLIĞI BOZULMUŞ
Burada zaman kavramı anlamını yitirmiş… Burada insanlık unutulmuş. Burada akla gelmeyecek işkencenin her bir türlüsü uygulanmış mahkûmlara… İnsanlar tam anlamıyla bir kobay gibi kullanılmış…
Yeri gelmiş aç, susuz bırakılmış, yeri gelmiş güneşten tamamen arındırılmış hücrelere atılmış, yeri gelmiş ölenler ya da can çekişenler bir pres makinasında sıkıştırılarak çöp gibi toprağın derinliklerine gömülmüş…
İçerisi, dışarısı, salonları, izbe odaları, olmayan tuvaletleri tam bir pislik içinde…
Hayvanları bağlasanız duramayacak olan bu yerlerde insanlar, daha aşağılık uygulamalarla büyük eziyetlere tabi tutulmuş…
Yani yerin altı tam anlamıyla bir cehennem…
Burada sadece 12 bin civarında kadın mahkûmun öldüğü söyleniyor… On binlerce mahkûmum kötü şartlarda tutulduğu ve son nefesini verdiği Sednaya’dan “devrim sonrası” sağ kurtulanlar ise akıl ve beden sağlığını yitirmiş kişiler çoğunlukta…
Suriye’nin topraklarının büyük bir bölümünü ele geçiren muhalif güçlerin, ceza evlerinin kapılarını açmasından sonra, bu bölgelere insan seli de başlamış…
Yıllarca evladından, babasından, kardeşinden, bacısından ve çocuğundan haber alamayan aileler bir “umut ışığı” için gelmiş Sednaya Hapishanesi’ne…
Lakin buraya düşen ve diktatör Esad’ın hışmına uğrayan insanların çoğu artık hayatta değil. Bu nedenle birçok aile de eli boş dönmek zorunda kalıyor.
ALTI CEHENNEM, ÜSTÜ YABANCI CENNET
Diktatör Esad, yönetimine karşı çıkan vatandaşlarına böylesine kötü muameleyi reva görürken, kendisi uçsuz bucaksız saraylarda, lüks içinde bir hayat sürüyordu.
Öyle bir saray inşa etmiş ki Suriye diktatörü, bir tehlike anında, kendisini sağ salim kaçıracak tüneller, gizli geçitler ve gizli yaşam merkezleri de oluşturmuş sarayın içinde.
Beşşar Esad ve ailesi ilk bakışta modern ve güngörmüş bir aile izlenimi veriyordu. Biz onu, “diktatörlük de olsa” ülkesini, vatandaşlarını seven, Suriye’yi güçlü ve modern ülkeler seviyesine çıkarmak isteyen bir lider olarak bilirdik…
Meğerse tam anlamıyla bir Hitler psikolojisine sahipmiş diktatör Esad…
Kendisini adam yerine koyup bir de “el” uzatmışız, anlayış bekliyoruz!
İyi ki, elini uzatmamış, iyi ki bu zalimle aynı safta bulunmamışız.
NETENYAHU İLE ESAD RUH İKİZİ!
Gazze’de son 1 yıl içinde büyük kıyımlar ve katliamlar yapan İsrail Başbakanı Netenyahu ne ise, diktatör Esad da aynı…
Biri başka ülkenin topraklarına girip, masum halka zulmediyor, diğeri kendi vatandaşlarına insanlık dışı muameleyi reva görüyor…
Yani, al birini vur ötekine… Sonuç; Netenyahu = Esad… O da eşittir: Adolf Hitler!
Yirmi birinci Yüzyılda insanlığı kana bulayan Zalim Netenyahu da diktatör Esad da Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanmalı, Srebrenitsa Katliamı’ndan da sorumlu Sırp Kasabı olarak ünlenen Ratko Mladiç gibi son nefeslerini hapishane zindanında vermeli.
Dünyada zalim Netenyahu ve diktatör Esad kimliğine bürünmek isteyen insan müsveddeleri bilmeli ki, onların da sonları Hitler gibi, Ratko Mladiç gibi, Neron gibi olacak.
Geçmiş olsun Suriye!
Kendinize gelin… Sağlıklı düşünün… Ve bundan tam 101 yıl önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi demokratik bir cumhuriyet tesis edin, mutlu ve mesut yaşayın.
**************
ANLAMLI SÖZ
“Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok… Ruhunuzu satmayın, yeter…”
NELSON MANDELA
**************