Biliyor musun?

Aslında yaptığım, yapmaya çalıştığım herşey, sadece sizin içindi güzel çocuk, yeter ki uzak olsun sizden; ömrüme ölümler katan, karanlıktan doğan her bir kötülük...

Meleklerin tarafındayım, onlar için canımı bile verebilirim ama onlardan biri değilim biliyorum.

Çünkü Habil'i sevdik hepimiz ama Kabil'in torunlarıyız biz;

nefsim günah arıyor, kaotik geçmişim her gün umutlarımın kafasına sıkıyor!

Günah işlemekten korkan bir dinsizim(?) ben, yaşamlarını kâfir yaşayan sözde inançların perdeli gözlerinde..

Asırlardır Hinnom Vadisinde insan yakılmadı,

Açıkçası O'ndan(tanrı diyorlar ona) hiç korkmuyorum, onu sadece seviyorum buna emin ol!

Ama "vicdanımla" olan mahkememden de galip çıkmalıyım, tanrı kendini insanın vicdanında saklıyor...

Cennetim cehenneminin tam ortasında,

Işık saçmak için yanmayı bile göze aldım.

Olduğum sanılan kişi ile, olduğumu bildiğim kişinin  arasındaki o kanlı savaşta;

her gece yarısı tekrar tekrar ölüyorum.

Fernando Pessoa'nın eşsiz tarifi ile:

"Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında kocaman bir boşluğum.”

Ama olsun, aldığım her nefesi size borçluyum, nefes aldığım sürece kurban olsun varoluşum, yorgunum ama siz yeter ki iyi olun.

Aslında Var olan hiçbir mücadele, hiçbir dava, adı ne olursa olsun

 Dünyadaki tek bir çocuğun gözyaşından önemli olmamalı, biliyor musun?

Çocuklara işkence edilen bu dünyayı sonsuza dek sevemeyeceğim artık sanırım, bunu çok biliyorum...

Çünkü; Ne demek istediğimi söylemem gerekenler ile duymak istediklerini anlayanlar arasında sıkıştım kaldım.

Cam fanustaki kelebeğin tek günlük ömrüne prangalandım.

Tam anlamıyla anlaşılmaktan çok uzakta bırakıldım.

Bir şeyler çöktüğü zaman kendimi onları topalayacak kişi olarak gördüm ama kendime yıkıcı oldum.

Söylemek istediklerim, duymak istemedikleri şeyler oldu herkesin hep

Kendimi en kötü şekilde kırılmış gibi buldum.

Gitgide kafama kısıldım....

Ve yapılan bütün hatalar yüze vuruldu bir süre sonra.

Kimi zamanını bekledi, kimi de açık sözlü olduğunu sanarak kalp kırmaya devam etti.

 Bir de ne olursa olsun o bazı hataları dillendirmeyenler vardı.

Kalbi kırıldıkça susanlar, herkesin daha fazla kırılmaması için duranlar.

Benim tarafım hep belliydi.

Bundan değil miydi zaten kırıldığımız yerden koparılmamız...?

Ama bakk bunun adı hayat:

Sırf koyunu düşürmek için, tilki ile plan yapıp, kurt ile avlanan,

sonra oturup çoban ile yas tutanların sevgiden bahsettiği o maskeli balo....

Öyle çokta güzel biryer değil yani, kendi ellerinle besliyorsun en sevgili düşmanlarını yeri geldiğinde, hiç istemesen de olsa,

Kendini kardeşlerinden bile koru, dikkatli ol...

Bak!

Beni "asla" dediğim yollara giderken görmüşler,

Ama seni de "asla" dediğin yoldan dönerken görmeyeceklerini kimse bilemiyor...

Sonumun yolundayım artık biliyorum.

Dedim ya;

Beni "asla" dediğim yollara giderken görmüşler,

Ama seni de "asla" dediğin yoldan dönerken görmeyeceklerini kimse bilemiyor, hayat bunu istemeden de olsa yaşatıyor, basit bir umut kırıntısı, ömrünü senden alıyor...

Nietzsche, Pandora'nın kutusunda kalan son şeyin umut olmasıyla ilgili "O zaman umut iyi bir şey midir yoksa kötü bir şey mi?" sorusunu; "Umut kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır." diye cevaplamış. Bir şeyin ilaç ya da zehir olmasını sağlayan şey dozudur. Umudun da, bazan kocaman bir inançla bağlandığın aydınlığa hasret bir umut kırıntısı, ömrünü senden alıyor....

Ama olsun, her bir çocuk sanki sensin oğlum, insan bunu sensiz kaldığı zamanlarda çok iyi anlıyor

Sana yaşattığım, yaşatmaya çalıştığım mutlulukların hiçbir önemi yok, ben sana yaşatamadığım ve asla yaşatmayacağım tüm güzellikler için şimdiden özür dilerim..