TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin bütçesi, bu ülke üzerinde yaşamakta olan 86 milyona ulaşmış olan vatandaşlarının katkısıyla oluşuyor… İşçilerin cebine girmeden kesiliyor vergileri…

Çalışanı… Çalıştıranı… Alanı… Satanı… Üreteni… Onaranı… İşleteni…

Tüm millet katmanlarının cebinden, kasasından ödediği paralarda oluşuyor Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesi…

Ve bu toplanan paralarla, kesilen harçlarla oluşan dev bütçe, bu ülkenin; Türkiye’nin kalkınmasında, şehirlerin geliştirilmesinde, insanların evlerine aş götürmesinde, eğitiminde, öğretiminde kullanılacak…

Ülke savunmasında…

Büyük teknoloji hamlelerinde…

Geleceğe dönük nüfus ve Ar-Ge planlamasında…

Kısacası yarınları için kullanılacak bu bütçe…

İçinde tüyü bitmemiş yetimlerin, doğmamış çocukların, havada uçan kuşun, denizde yüzen balığın, topraktaki solucanın bile hakkı vardır…

SEÇİM PROPAGANDASI YAPILAMAZ!

Demem o ki, her yıl toplanan vergilerle oluşturulan Devlet Bütçesi, tamamen ülkenin kalkınmasında, mutluluğunda, refahında ve güvenli geleceğinde kullanılır…

Hiçbir zaman seçimlerde bir tehdit unsuru olamaz!

Söz konusu bile yapılamaz…

Bir şehrin, bir ilçenin, bir mahalle ya da bir köyün halkı seni seçsin ya da seçmesin; durum değişmez… O bölge kendi payına düşen kalkınma ve huzur payını alacaktır… Almalıdır…

Hiç kimse ama hiç kimse, babasının malını, ballı böreğini dağıtmıyor…

Milletin malı ile, bu Kadim Millete caka satılamaz, tehdit edilemez…

TARAFSIZLIK YEMİNİ NEREDE KALDI?

Devletin başına, yani Cumhurbaşkanlığı makamına oturmadan önce etmiş olduğu “tarafsızlık” yeminini daha ilk günde unutan Recep Tayyip Erdoğan, o tarihten bu yana yüzlerce, binlerce kez bu “tarafsızlık” ilkesini ihlal etti.

Oysa ki ortada Genel değil Yerel seçimler var… Ve siz o bölgelerde belediye başkan adaylarını belirlemişsiniz…

Bırakınız partinin ileri gelenleri, belediye başkanı mücadelesini sergilesin…

Sen otur, oturduğun makamda ve ülkeyi sulh içinde yönet!

Ama hayır! Anayasamızı en başta tanıması ve koruması gereken makamdaki zat, her fırsatta ağır eleştiriyor ve alt mahkemeleri “adeta” karşı gelmeleri konusunda uyarıyor.

DAHA NE DESİN ZÜHTÜ ARSLAN?

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, bir toplantıda Cumhurbaşkanı ve hükümetin tüm bireyleri ve kabine üyeleri önünde gözlerinin içine baka baka şöyle söylüyor:

Anayasa’nın hükümleri herkesi bağlar… Anayasa’nın verdiği kararları eleştirebilirsiniz, lakin beğenseniz de beğenmeseniz de uymak zorundasınız…”

Daha ne desin Anayasa Mahkemesi Başkanı?

Onlar istiyor ki, “Ağanın sözünün üzerine bir söz söylenmez” anlayışı yaygınlaşsın…

Onlar istiyor ki, “Anayasa’nın değil, bizim hükümlerimiz geçerli olsun!”

Onlar istiyor ki, “Her şehirde, her ilçede, her mahalle ve köyde bizim adaylarımız seçimi kazansın; yoksa…”

Yoksa… Hizmet, falan beklemeyin!”

Açıkça diyorlar ve artık utanmıyorlar, sıkılmıyorlar, vicdanları rahatsızlık duymuyor:

Seçimlerde Cumhur İttifakı’nın adayını desteklemezseniz, size hizmet yok. Bak Hatay’a, bak şuraya, bak buraya… Hizmet geldi mi?”

KİMİN PARASINI KİMDEN SAKINIYORSUNUZ?

Bu aziz milleti, bir yerel seçim uğruna böylesine cendere içine almak ayıp olmuyor mu?

Bu milletin cebinden topladığınız vergilerle oluşturduğunuz müşterek bütçeyi, sadece size oy veren yerlere mi kullanacaksınız?

O bütçede size oy vermeyenlerin de hakkı yok mu?

Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başında bulunan ve Devlet Başkanı sıfatını taşıyan bir şahıs, tüm insanlara, tüm şehirlere, tüm kurumlara ve herkese eşit mesafede olması gerekmiyor mu?

Öyle ise bu rezalet bu tarafgirlik, bu partizanlık niye?

Cumhurbaşkanının kapı kapı dolaşıp, kendi partisine oy istemesi, karşı fikirdeki insanları, şehirleri, bölgeleri tehdit etmesi hangi insani duygularla ifade edilebilir? Ve siz kendi başkan adaylarınıza güvenmiyor musunuz?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini gördünüz mü?

Enflasyonu… Hayat pahalılığını gördünüz mü? Yanına yaklaşılamayan fiyatları? Kiraları… Konutları… Faizleri…

Ve 22 yılda gelinen noktayı gördünüz mü?

Gömleğin düğmeleri ta en baştan, yani bu ucube sisteme girildiği tarihten beri yanlış iliklendi ve bütün düğmeler de aynı yanlışlarla iliklenmeye devamediyor…

Mesele bundan ibarettir vesselam…

ULA TEMEL! GEL BİZİ BİRAZ GÜLDÜR…

İnsanların yüzü gülmüyor… İnsanlar mutlu değil…Hayat şartları büyüyor, zorlaşıyor; devleşiyor… Bir “Temel Fıkrası” ile yazıyı noktalayalım:

******

Temel arkadaşlarıyla gezmeye giderken, cebindeki çakı ile elini keser… Bir hastanenin “ACİL” kapısından içeri girerken arkadaşlarına seslenir Temel;

Siz beni ha buriya pekleyin. Birazdan kelirum…”

Temel, ACİL’den dalar hastane koridorlarına. Karşısına HASTALIKLAR ve YARALILAR diye iki tabela çıkar… Temel “yaralılar” bölümünden ilerlemeye başlar… Biraz sonra da KEMİK ve ET yazan yol ayrımına gelir… Elindeki kesikten dolayı da ET kısmına doğru yönelir… Biraz daha yürüdükten sonra da ÖNEMLİ ve ÖNEMSİZ diye yine iki tabela ile karşılaşır Temel…

Düşünür, taşınır, elindeki kesinin önemsiz olduğu kararına varır ve ÖNEMSİZ kapısından girer ve kendisini dışarıda bulur…

Arkadaşları, durumunu sorduğunda ise şu cevabı verir Temel:

Vallahi her şeyi iyi düşünmüşler!”

******

Bir yemin de ben edeyim; Vallahi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde her şeyi çok iyi düşünmüşler…

Baksanıza, her şey ama her şey tıkır tıkır yürüyor…

**********

ANLAMLI SÖZ

Zayıf kişi, daima adalet ve eşitlik ister… Halbuki bunlar, kuvvetlinin umurunda bile değildir…”

ARİSTOTELES

**********